Yeryüzünde seçim sonuçları dolayısıyla halka söven ve bir sonraki seçimde bu yöntemle iktidara gelen bir parti veya düşünce var mı? Bilmiyorum ama eğer varsa, kendisine sövenleri görünce önceki tercihinden pişmanlık duyup, yeni seçimlerde 'sövücüler'e oy veren halk nasıl bir halk olabilir?
1 Kasım akşamından beri o kadar sık rastlıyoruz ki bu tiplere... Kimisi muhalif siyasetçi, aydın, gazeteci, akademisyen veya partizan... Faturayı halka kesiyorlar... Yeterince gelişmiş saymadıkları, tercihlerinden dolayı aşağıladıkları, "Siz bilirsiniz, ne hâliniz varsa görün" diyerek burun kıvırdıkları insanlara...
Kendi beceriksizliklerini, kapasitesizliklerini, defolarını, ikna özürlerini yok sayıp, skor tabelasından dolayı halka ateş püskürenler, bir sonraki seçim için Mozambik'ten veya Tayvan'dan yeni seçmen getiremeyeceklerine göre hangi halktan oy isteyecekler? "Makarnaya kömüre satıldılar" diye hakaret ettikleri halktan değil mi?
***
Kömür öyle mi? Almanya'da oy dağılımına bakın: AKP yüzde 60, CHP yüzde 14, MHP yüzde 7... Almanya'da kömür dağıtılıyor da bizim mi haberimiz yok? Ya Fransa? AKP yüzde 58, CHP yüzde 8, MHP yüzde 5... Fransa'da Türk seçmenine hava alanlarında veya büyükelçiliklerde makarna dağıtılıyor olabilir mi? Veyahut da Japonya'daki, Cezayir'deki, Kanada'daki Türkler TOKİ'ye olan borçlarından dolayı farklı oy kullanabilir mi?
"Ben neden halkı ikna edemiyorum?" sorusunu kendilerine soramayanlar, kendilerini halkın seviyesinin çok üstünde gören kompleksliler, 'üstün fikirli' oldukları için halkın bir başka tercih hakkı veya olmadığını düşünen 'lütufkâr aydınlar' meseleye böyle bakıyorlar... Bekledikleri gibi olmayınca da 'bir çobanla bir profesörün oyunun eşit olduğu düzen'e kahrediyorlar!..
Peki ortaya çıkan tabloda halkın hiçbir kusuru yok mudur? Vardır elbette... Ama halk bütün bu günahkârlar zincirindeki 'en az günahı olan halka'dır... "Niye borçlusun, niye taksitle ev, araba aldın, niye terör çıkar da ananın ağlamasından korkuyorsun?" diye sebep-sonuç-çözüm ilişkisi üzerine durmadan veya benzer sebeplerden dolayı halka fatura kesmek, 'bidon kafa, göbeğini kaşıyan' adam iğrençliğine düşmek, söveni geçici olarak rahatlatsa da yenilgilerin tekrarını önlemeye yetmiyor...
Kim bu yüzde 50? İki kişiden biri... Benim babam, senin arkadaşın, diğerinin annesi, ev sahibim, berberin, patronun, işçin, komşun, oğlunun öğretmeni, manav, işsiz, câminin müezzini vs... Hadi hakaret ede ede ikna edin bakalım onları!.. "Biri bana hakaret etse de ona oy versem" diye iç çeken yüzde kaç mazoşist var ki bu ülkede?
***
'Tepeden bakıcılar' her seçim sonrasının sıcaklığında, biraz da kendi kusurlarını, eksikliklerini, acziyetlerini bastırmak için halkı hedef tahtasına yatırıp, aslında kendi ayaklarına sıkıyorlar... Halkın 'demokrasilerin en önemli unsuru' olduğuna ve başarmanın tek yönteminin onun 'onay'ından geçtiğine aldırış etmeden ne cehaletini bırakacaksınız, ne yüzde altmışlık aptallığını, ondan sonra da yine oy istemek için ayağına gideceksiniz!.. Sahi nasıl ikna etmeye başlayacaksınız? Önceki küfürlerinizden pişmanlığınızı dile getire getire mi?
Muhalefetin görevi, gerçekten sosyal yardımlarla oy tercihini belirleyen kitleler varsa, onları iktidarın oy deposu olmakla suçlamak yerine, o kitleleri sosyal yardımlar olmadan müreffeh bir şekilde yaşayabilecekleri bir dünyanın olduğuna ve bu dünyanın kendi elleriyle inşa edilebileceğine inandırmak... Bunu yapamayıp, hakaret alanında üstün performans sergilemek çözüm getirmiyor...
Kaldı ki, sosyal yardımlar halkın gözünde oy verme ve o oyu koruma anlamında tek belirleyici olsaydı, bugün Türkiye'yi Fak-Fuk-Fonların mucidi ANAP yönetiyor olurdu hâlâ... Bu yardımları Türkiye'nin gündemine sistematik hâlde getiren dünün tek parti iktidar sahibi ANAP, bugün siyasî partiler mezarlığında!..
Demek ki tek mesele kömür, bulgur veya nohut değilmiş... Sebeplerden birisi olabilir mi? Elbette olabilir... Fakat ortaya çıkan sonuç, ülkedeki muhalefetin zayıflığını ve seçmen grupları üzerindeki etkisizliğini örtmeye yetmez... Hele o aşağılayıcı tavırlara hiç hak vermez...