İtiraf ediyorum, biz bu karakterle baş edemeyiz... Şimdi öyle güzel anlatacaklar ki İsrail'le anlaşmanın ne kadar önemli ve güzel olduğunu hayretler içinde kalacağız... Çünkü kana rengini veren hemoglobin gibi 'yandaşlığa rengini veren baş edilmez bir karakter' var...
Aylarca yazarlar Türkiye'nin Orta Doğu'ya ve IŞİD'e müdahalesinin 'batağa sürüklenmek' olduğunu... Sonra tepedeki tavır değişince aynı kalemlerden 'tek çözümün operasyon olduğu', 'bu teröristlerin bizim çözüm sürecimizi sabote ettiği' tespitleri dökülür, kamuoyuna 'dünyada tek olmadığımız' hatırlatılır...
Süleyman Şah türbesini hatırlayalım... Ülkeyi yönetenler, "O topraklar bizim topraklarımızdır, Ankara'yı İstanbul'u nasıl savunuyorsak, orayı da öyle savunuruz" derken, yandaş yazarlara bu sözlerden serlevha çıkarmak düşüyordu...
Sonra bir baktık, türbe bir gecede apar topar kaçırılmış başka topraklara... Buna halkla ilişkiler tekniğine uygun yeni bir isim bulmak ve hikâye yazmak gerekiyordu... Oldu mu adı 'operasyon'? Ardından türbeyi yeni yerinde bir ziyaret ve kamuoyuyla paylaşılması gereken bir namaz fotoğrafı... Her türlü savunacağımızı iddia ettiğimiz topraklardan kaçış meğer bir başarı hikâyesiymiş!..
***
Bu kavmin çok klasik şablonları var... Meselâ Batı basını Türkiye'yi veya yönetenleri mi övdü, Türkiye'den giden devlet adamları iyi mi ağırlandı, 2002'den sonra çok rastladığımız yorum şuydu: "Türkiye'nin eski Türkiye olmadığını onlar da kabul ediyorlar artık... Bu büyüklüğümüzün, gücümüzün ve artan itibarımızın ispatı..."
Tam tersi oldu diyelim... Türkiye'yi yönetenler A tipi değil, B tipi protokolle ağırlandılar, Batılı siyasîler bizimkileri eleştirdiler veyahut da Batı basınında bizimkiler aleyhine yorumlar arttı... Bu defa üslup şu: "Büyüklüğümüzü, bölgesel güç oluşumuzu çekemiyorlar... Haçlı refleksleri gösteriyorlar... Zaten onlar bizi övseler kendimizden şüphelenmemiz gerekir... Bu tavır doğru yolda olduğumuzu gösterir..."
Dönüp arşivlere bakmak mümkün... Herhangi bir uluslararası kredilendirme kuruluşunun Türkiye'nin kredi notunu yükseltmesi durumunda hangi yorumlar yapılmış? Aynı kredi kuruluşları notu düşürdüğünde ne büyük komploların aracı hâline getirilmiş? Not yükseltilirken, bu büyüyen ve gelişen ekonomimizin tescili olarak kabul görmüş ve propaganda edilmiş, not düşürülürken bu defa 'gâvur gâvurluğunu yapıyor, faiz lobisi, çekememezlik, ekonomimize komplo' jargonu almış yürümüş... Zaten bu da doğru yolda olduğumuzun bir başka alâmetiymiş!..
***
Daha dün Oslo patlayınca PKK'yla masaya oturulmasını bile "Örgüt devletin gücünü gördü, diz çöktü" diye tevil edenler bunlar... Tahrir'den birkaç iktidar çıkar düşüncesiyle yazıp çizerken, Sisi'nin en büyük destekçisi Kral Abdullah için niye yas tutulduğunu sorgulamayan varlıklar...
Şimdi bize İsrail'le anlaşmanın önemi üzerine öyle cafcaflı lâflar ederler, öyle kritik tespitlerde bulunurlar ki ortada ne Gazze'ye atılan o bombaların tesiri, ne Mavi Marmara'da dökülen kan ve ne de o alçak koltuk aşağılanması kalır!.. İsrail'in bir kere daha diz çöktürüldüğü pazarlanırsa, bunun Süleyman Şah türbesi gibi 'çok başarılı bir operasyon' olduğu iddia edilirse şaşırmayalım!..
***
Mavi Marmara katliamından sonra çok sert açıklamalar yapmış 'İsrail'le askerî iş birliği anlaşmalarını iptal ettiğimizi' duyurmuştuk... Oysa biz o anlaşmaların 'One minute'den sonra iptal edildiğini biliyorduk... Demek ki iptal edilmiş bir anlaşma bir kere daha iptal edilebiliyordu!.. Nasıl olsa bu verimli kanaldan tribün beslemek hoş ve beleş bir siyasetti...
17 Ağustos 2015'te 'Vesikalı İslâmcılıkla buraya kadar' başlıklı yazıma şu paragrafla girmiştim: "Akılları hâlâ Davos'taki 'One minute' çengeline asılı kalan siyasî İslâmcılarımıza soralım: İçinizde Mavi Marmara 'yla ilgili dört İsrailli komutan hakkında verilen tutuklama ve kırmızı bülten kararının İnterpol'e gönderilmemesinin gerçek sebebini sorgulayan namuslu kaç kişi var?"
Bu gidişle sormaya gerek kalmayacak galiba "Kaç namuslu kaldı?" diye...