İş akitleri feshedilmekle tehdit edildiler ve ölüme sürüldüler... Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü ‘nün üç personeli ve onlara yardım etmeye çalışan bir balıkçı Karadeniz ‘de can verdiler... Olayın üzerinden günler geçtikçe her geçen gün yeni belgeler ortaya çıkıyor... Genel Müdür Salih Orakcı ‘yı çoktan görevden alması gereken Bakan Binali Yıldırım bu ‘ahbab’ına kıyamadığından olsa gerek hiç oralı değil... Zaten Bakanlık günlerinin sonuna yaklaştığından ve artık İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı söz konusu olduğundan ‘âheste çek kürekleri mehtap uyanmasın ‘havasında...
Şimdi Cemil Özben, Mehmet Genç, Turgay Sarıboğa ve yardımsever balıkçı Mümin Akgün’ün yetimleri ve dul eşleri geride kaldı... ‘Allah’tan çok makamlarını kaybetmekten korkanlar’ hâlâ o koltukların üzerindeler... Mazlumların âhı umurlarında değil... Oysa biz bunların zulüm ve adaletsizlikleri davul ede ede bugünlere geldiklerini biliriz... O değerli nasırcıklarına basıldığında nasıl zıpladıklarını ve kâinatı ayağa kaldırdıklarını iyi hatırlarız...
Muhalefet hayatları ‘Fırat kenarında kaybolan kuzu’edebiyatıyla geçti... Ya şimdi? Kuzular Fırat kenarında değil, burunlarının dibinde, üstelik bunların emir-komuta silsilesinde kırılıyorlar, pişkinlik diz boyu... İlk cenazeye kurumdan korumalar eşliğinde katılabilen Genel Müdür, cesedi daha sonra bulunan Mehmet Genç ‘in cenazesine katılma cesaretini gösteremedi bile... Ama Binali Yıldırım ‘dan aldığı güçle o koltukta oturma cesaretini hâlâ gösterebiliyor...
Fesihle tehdit ettikleri ‘iş akdi’ rızkını buradan temin eden çaresizler için elbette önemliydi... Peki onları ölüme gönderenler ve bunun sorumlularını görevde tutanlar, kâlû belâda Allah ‘la yaptıkları akdi ne yapacaklar? Dünyevî hesap sorma mekanizmalarından “nasıl olsa yırtarız” hesabında olanlar, gerçek hesap gününde hangi dokunulmazlıkların kendilerini kurtaracağını zannediyorlar?
***
Şimdi bahsedeceğim ‘çirkin dayanışma’ya bir ad koymamız lâzım... Bu facianın çoktan üzeri örtülebilirdi... Ama Deniz Haber Ajansı ‘nın gayretleriyle bu ‘insanlık dâvâsı’ nın üstüne şal çekilemedi... İlk günden itibaren medya doğru belge ve bilgilerle donatıldı, Genel Müdür ‘ün fırtınayı hafifletmek için canlı yayında söylediği 3-4 rakamlarının yalan olduğunu, havanın gerçek rakamının 7-9 olarak seyrettiğini ve bu havada kurtarma botunu denize çıkarmanın cinayet anlamına geleceğini ortaya çıkardı... Yine bu gayretlerle, önceki ekibin fırtına sebebiyle göreve çıkmayı reddettiğini, ölen personelin tehditle göreve çıkarıldığını, ayrıca botun bazı akülerinin bitik olduğunu belgeledi...
Neresinden tutsanız dökülen bir konu hakkında umulurdu ki, gereği yapılsın, sorumlular ‘soruşturmanın selâmeti’ adına görevden el çektirilsin... Ama öyle değil, tam tersi oldu... O mazlumların âhını hiç umursamayan ‘gizemli dayanışma’ devreye girdi... Personelinin cenazesine katılmaktan bile aciz Genel Müdür Orakcı, aynı ‘ahbap grubu’ndan TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin ‘i arayarak, Deniz Haber adlı belgeselin yayından kaldırılmasını istedi... 13 bölümlük anlaşması yapılan ve henüz birinci bölümü gösterilen belgeseli özel kılan yapımcısıydı... Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü ‘nün Şile ‘deki kazayla ilgili skandallarını deşifre etti diye Deniz Haber programının yapımcısı Recep Canpolat güya bu yöntemle sıkıştırılarak cezalandırılmalıydı... Sonuçta istedikleri oldu, TRT Genel Müdürü, Kıyı Emniyeti Genel Müdürü’nden gelen ‘dostça talimat’la programı yayından kaldırdı...
Evet, bu dayanışmanın bir adı olmalı... Binali Yıldırım ‘a bağlı bir genel müdür, Bülent Arınç ‘a bağlı bir genel müdürle görüşüyor ve yetimlerin feryadına kulak vererak bunu kamuoyuna duyurmaya çalışan bir sesi kısmaya kalkışıyor... Üstelik bunun, ilgili bakanların bilgisi dahilinde gerçekleştiği öne sürülüyor... Bu örtbas organizasyonuna, izah gerektiren dayanışmaya ‘asabiyye’ desek yanılmış olur muyuz? Asabiyye, hani Peygamber efendimizin ‘kişinin zulümde kendi kavmine yardım etmesi’diye tanımladığı kavram!..
‘İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak’ hepimizin birbirine karşı görevi değil mi? O halde ‘kötülükten sakındırmak’la görevli ‘umera’nın bunu yapmak yerine kendi ‘kötü’süne sahip çıkarken, hakikati dillendirenleri susturmaya çalışması ne kahrolası bir çelişki!... Daha önce dağa çıkmaktan söz edip sonra çark eden iradeye sormak lâzım: Göz göre göre ölüme gönderilen bu üç personelin ailelerinin, dul eşlerinin ve yetimlerinin, hak için, adalet için, insanlık için hangi dağa çıkmaları gerekiyor?
***
Bu arada CHP Grup Başkan Vekili Akif Hamzaçebi, olayla ilgili Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergeyi TBMM Başkanlığı ‘na sundu... Ölenlerden Mehmet Genç’in eski ocak başkanı olmasına ve diğer iki kişiyle gönüldaşlık hukukuna rağmen MHP Meclis grubunun daha önemli işleri var olmalıydı ki, bir ay sonra bu önergeyi vermek CHP’ye düşmüş!..