Yazılı basında çıkan ve aynı hedefe vuran iki yazı dikkat çekti... İkisinde de Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’de artık ikibuçuk parti istediği ve programını buna göre yaptığı vurgulanıyordu... Buna göre, bir AKP, bir CHP, bunların yanında buçuk denilebilecek bir Kürt partisi kastediliyordu... Bu öngörüyle MHP, seçmeninin önemli bir kısmının AKP içine çekilmesiyle, marjinallerden ibaret küçük bir partiye dönüşüyordu...
Söz konusu yazılardan birisi Star’dan Yiğit Bulut’a ait... Benzer görüşlerini televizyonlarda da ifade eden Bulut’a göre, Türkiye ikibuçuk partili bir hayata doğru yol alıyor... Sağda yaşanacak bütünleşme BBP’yi de içine alırken, “Biz yapamadık, ama o yaptı” diyen MHP’li seçmeni de kapsayacak ve ortaya büyük bir ‘sağ havuz’ çıkacak!..
1938 sonrası ‘dallanan yapı’nın artık ‘bütünleşme’ sürecine girdiğini iddia eden Bulut, olaya “Erdoğan’ın yerine kim geçecek? Başbakan kim olacak?” gibi basit bir noktadan değil, atılan adımın büyüklüğünü görerek bakmakta fayda olduğunu hatırlatmadan da duramamış!..
Ardından bu minvalde bir yazı da Milliyet’ten Mehmet Tezkan’dan geldi... “Erdoğan ikibuçuk parti istiyor” başlıklı yazısında Bulut’a oranla daha keskin ifadeler kullanıyor... Özal’ın yapamadığını Erdoğan’ın gerçekleştirmek üzere olduğunu söyleyen Tezkan, muhafazakârlı, sosyal demokratlı ve Kürt partili bir yapıdan söz ediyor...
HAS Parti’nin yutulmuş olmasını ‘bu işin startı’ diye tanımlayan Tezkan, BBP’nin zaten ‘birleşmek için can atan çantada keklik’ olduğunu, operasyon sırasının MHP’ye geldiğini, Erdoğan’ın MHP’nin çatısını değil, tabanını istediğini öne sürüyor... 2010’dan beri MHP tabanının gönlünü almaya çalışan Erdoğan’ın bu amaçla Kürt politikasında sertleştiğinin, BDP’ye terörist muamelesi yaptığının, yargı paketine bir madde ekleyerek ülkücü simge isimlerin tahliyesini sağladığının altını çiziyor...
Ve ilave ediyor: “Erdoğan, Bahçeli’nin aklından bile geçmeyeni yapmış oldu.. Önümüzde iki yıl daha var... Gerisi gelecektir... Bahçeli istediği kadar karşı çıksın, ülkücü camia başkanlık seçiminde Erdoğan’ın arkasında saf tutacak...Gün gibi ortada... Gidişat budur gerisi laf-ı güzaftır...
Bu ikisinden daha önce Sabah’tan Hasan Bülent Kahraman da “MHP çözülüyor” başlıklı bir makale kaleme almış, 90’lı yıllarda boşlukta kalan kitlelerin DSP ve MHP için taban teşkil ettiğini ileri sürmüştü... Militarizmi benimseyen MHP’nin demokratikleşmeyle birlikte eridiğini iddia eden Kahraman, Genel Merkez kararlarını reddeden kitlelerin, slogan atmakla bir yerlere varılamayacağını gören insanların az oranda CHP’ye, yüksek oranda AKP’ye yöneldiğini yazmıştı... MHP’nin çözüldüğünü, bunun da iyi olduğunu söyleyen Kahraman’a göre, Türkiye reel sorunlar etrafında reel politikalar üreten bir siyaset anlayışına bir adım daha yaklaşıyordu!...
***
Elbette onlar istiyor diye, Türk siyaseti buna göre şekillenmez... Onların tahminlerini tutturma oranlarını genellikle biliyoruz...
Peki bunları yok saymak, ‘gazeteci fantazisi’ olarak hafife almak mümkün mü? Özellikle MHP’de tabanla tavan arasında bir ‘gedik’ olduğunu sezen siyasi iktidarın bunu her defasında nasıl kullandığını ve bundan sonra da kullanabileceğini yok sayabilir miyiz?
Mehmet Tezkan, “Ülkücü camia başkanlık seçiminde Erdoğan’ın arkasında saf tutacaktır” diye son derece iddia içeren bir tahminde bulunurken, hiç şüphe yok ki, bir önceki referandumda yaşananların tecrübesiyle konuşuyor...
Anayasa’yla ilgili referandumunda Genel Merkez’in “Bu anayasa, yıkım anayasasıdır. Türkiye karanlık bir sürece gidiyor” eksenli ‘hayır’kampanyasına rağmen, MHP’nin ağırlıklı olduğu illerde ‘evet’ oylarının baskın çıkması bu tartışmaların fitilini ateşledi... Kırıkkale, Çankırı, Kahramanmaraş, Erzurum, Gaziantep, Sivas, Amasya, Yozgat, Erzincan, Kayseri, Çorum, Niğde, Nevşehir, Elazığ, Malatya gibi illerde ‘evet’ oylarının yüzde 70 civarında, hatta Kahramanmaraş’ta yüzde 80 civarında seyretmesi, MHP Genel Merkezi’nin taban üzerindeki etkisini tartışmaya açtı...
Şimdi de ‘MHP’siz bir siyasî hayat’tasarlanması veya milliyetçi tabanın AKP içinde daha güçlü biçimde temsilinin sağlanarak, küçülüp marjinalleşmiş bir MHP’nin ülke siyasetinde söz sahibi olmaktan uzaklaştırılması bir projedir... Bu projenin ilham kaynaklarından birisi de hiç şüphe yok ki, önceki referandum olmuştur...
AKP, bu anlamda son derece profesyonel bir yapı... Sürekli tekrarlanan periyodik anketlerle seçmenin röntgenini çekiyorlar, buna göre projeksiyon tutuyorlar... Çok iyi biliyorlar ki, oy vermek biraz da alışkanlık işi... O alışkanlığı sürekli teste tabi tutuyorlar...
Tekrar edelim: Son seçimler, bir önceki referandumum gölgesinde gerçekleşti... O referandumun oluşturduğu kutuplaşma, genel seçim sonuçlarını hükümet partisi lehine açık ara etkiledi... Araya karbon kağıdı konmuş gibi, aynı risk önümüzdeki seçimler için de geçerli.. Nasıl son genel seçimler, anayasa referandumunun gölgesinde gerçekleştiyse, bir sonraki seçimler de, Cumhurbaşkanlığı referandumunun ezici gölgesininin altında kalacak...
Bir riski, görmeyince veya yok sayınca, o risk yok olmuyor... Arzu etmeseniz de, hesaplamasanız da mutlaka sizi yakalıyor... Doğrusu ‘kurban’ seçilen partinin, yani MHP yönetiminin bununla ilgili ne gibi tedbirler geliştirdiğini bilmiyoruz... Bir önceki referandumda, farklı düşünenleri ikna etmeye çalışmak yerine, hakaretle geçiştirmek fiilinin siyaseten bir artı doğurmadığı ortada... Bu tecrübenin ışığında önümüzdeki sürecin çok farklı bir siyasetle yönetilmesi gerekiyor... Aksi halde, çevresini daraltan bir anlayış, ikibuçuk partili ‘engelsiz, pürüzsüz’ bir siyasî düzlem arayanların işine geliyor...
Eğer bir gazeteci “Bunlar kesin olarak Erdoğan’ın arkasında saf tutacaklar” diyebiliyor ve bu iddiası bir hayrete veya şaşkınlığa yol açmıyorsa, ortada ciddi bir problem var demektir... Anlaşılan o ki, bundan sonra ikibuçuk partili hayat projelerini daha fazla okuyup, dinleyeceğiz... Siyasi hasımların, MHP gibi köklü bir partiyi, taban devşirme yoluyla ‘içeride eritme’ veya küçülmesini sağlayarak ‘marjinal alana hapsetme’ planlarına karşılık, muhatabın herhangi bir çalışması olursa, onu da buradan sizlerle paylaşırız... Kendi seçmeninin, rakip bir siyasî anlayışın etkisine bu denli açık olması ne kadar dert ediliyor ve ne gibi çözümler düşünülüyor, doğrusu öğrenmek isteriz...
Aslında önceki referandumda kapıların kapatılması ve kendi eliyle ‘yöneten sürecin dışına çekilmesi’ MHP adına büyük bir hataydı... O hata kabul edilmiş olmalı ki, yeni anayasa konusunda aynı yol takip edilmedi ve çalışmaların içine girildi, doğrusu da buydu... Ama bu, MHP’yi, ‘yöneten siyaset’in tamamen dışına itmeye yönelik projeyi sekteye uğratmaya yetmez şüphesiz...
Şimdi MHP kendisi açısından daha sıcak bir sürece giriyor... Büyük Kurultay geliyor ve bu kurultayın herhalde en büyük gündemi, partinin geleceğe nasıl hazırlanması gerektiği olacak... Sadece rutini halletmekle, mevzuatı savuşturmakla, Türkiye’nin gündemini yönlendirmek mümkün olmuyor...