O farklıdır... İbadetinde gevşek olabilir ama itikadında bozukluk olmaz... Her kul gibi günaha düşebilir ama o günahına rağmen ‘kutsal’ına dokunulduğunda zaaf göstermez, en ön safta gereğini yapar... Diniyle alay etmez, ettirmez, edeni affetmez...
Sarhoşu bile başkasının ‘abid’inden daha ‘tek yüzlü’dür... Çünkü o farklıdır... Bu, şakası olmayan ‘ateşten günler’de de böyleydi, bugün de böyle...2011 seçimlerinden önce çıkan kasetlere adı karışanların hepsi kapının önüne kondu... Bir kişi listeden çekilmedi, o da partiden atıldı... Skandala karışanlara önce partililer, önce ülkücüler cezayı kesti... Kendilerine ceza kesilenler de yaptıklarının hata olduğunu biliyorlardı ve o utançla insan içine çıkamaz hâle geldiler... Başkaları gibi ‘montaj’ edebiyatına sarılmak, hayal gücünü zorlayarak ‘silikon maske’ kampanyası yapmak gibi düşünceleri olmadı... Herkesten, hatta kendilerinden bile kaçtılar, sessiz sedasız kenara çekildiler... Utanmaya yetecek kadar ar damarları vardı çünkü, başkalarının namussuzları gibi, arsızları gibi, belgeli hırsızları gibi otobüs üzerinden seçim kampanyası yapmaya devam etmediler...Usulca uzaklaştılar meydandan... Sadece cenaze ve düğünlerde mahcup bir edayla görülebilir oldular... Şu rezalete bakın ki, başkalarının ‘pişkinlik ikonları’, üzerine oturdukları günah tepelerinden utanmaz bir şekilde boy göstermeye devam ediyorlar... Günümüzün muktedir pişkinleri hâlâ o zarar verdikleri İslam’dan bile utanmazken, diğerleri dâvâlarına ve arkadaşlarına verdikleri zararı bilecek kadar insan evlâdı olduklarını unutmadılar... Hem kendi utanma duyguları, hem de ‘yapı’ onları siyasetten tasfiye etti... Görmezlikten gelmedi, küllenmeye bırakmadı, kitabına uydurmaya kalkışmadı... Çünkü onlar farklıydı...
Allah’ın kelamıyla dalga geçen Egemen Bağış MHP’de olsaydı, Disiplin Kurulu’nu beklemeden ilk önce faturayı o ‘Fatihasız’ ülkücüler keserdi... Fatiha’yı on değişik makamda okuyabilecek kadar ‘din sanatı’nı ilerletmiş olanların, dalgacı kendilerinden olunca çıt çıkarmadıkları bu rezalet MHP’de yaşanmış olsaydı, şimdi meydanlarda ‘Benim başörtülü bacım’ edebiyatı gibi, ‘Benim saldırılan dinim, alay edilen Allah’ım’ nârâları işitiyor olurduk... ‘Kutsal’a saldırı karşısında 70’lerden beri ‘buğz’la yetinmeyi adamlıktan saymayan, elini ve dilini herkesten önce o ‘kutsal’ın emrine veren, bu uğurda canını sebil eden farklıdır elbet...
Allah’ın ayetleriyle dalga geçiliyor ve bütün siyasî varlığını neredeyse o dinin gölgesinde geliştirmiş ikiyüzlülerden alçak desibelli de olsa ses çıkmıyor... ‘Bakara makara’ yerine ‘Tayyip mayyip’ diye dalgaya başlasaydı, muhtemelen soluğu kapının önünde alacak olan Egemen Bağış’la ilgili en küçük bir eleştiri veya ihraç işlemi yok... Bu konuda İslâmcı basın ‘esfel-i safilîn’den daha aşağı bir çukura yuvarlanmıştır... Diyanet zaten yok hükmündeydi, onu bir kere daha ispatlamıştır... İslâmcı sivil toplum kuruluşları, İslâm’ı sadece istismar eden ve ancak kendilerine çalışan birer menfaat şebekesi olduğunu tescillemiştir... Bu konuyu duyduğu hâlde tavır koymayan abid, ahid, zahid veya öyle taklidi yapan kim varsa ahiretini berbat etmiş, dünyada saygınlığını gölgelemiştir... Hiç lâfı eğip bükmeden söyleyelim, hangi hatır için Hakk’ın hatırını kasten kim ihmal etmişse bu ağır küfre hizmet etmiştir...Egemen Bağış MHP’de veya CHP’de olsaydı, şimdi meydanlar inliyor, gazete manşetlerindeki puntolar büyüyor olacaktı... ‘Zaten bunlar camileri ahır yapmışlardı’yla başlanıp, başörtüsünden çıkılacaktı... Fakat nedense hududullaha bu ağır tacize yine sadece Fatih’in ‘Fatihasız’ ülkücüleri fiilen tavır koydu... Bu ‘Rüşdice’ saldırı artık milyonlarla ifade edebileceğimiz büyülenmiş sahtekârlar güruhunun ise umurunda değil... Sanki geçmişte ahır yapılan camilerin içine bunlar doldurulmuş tıka basa!.. Değişik olaylarla ilgili ortaya çıkan bu fark ‘ülkücü farkı’dır...
Ameldeki riyaya karşılık, itikattaki samimiyet, ar ve hâyâ farkıdır... Kendisinden olanın küfrünü ve hakareti örten art niyete veya cehalete karşılık, ‘kutsal’ı için kendi kolunu gözünü kırpmadan kesenlerin farkıdır...Ve bu fark, dini siyasetin emrine vermeye yeltenmiş kafaların asla ölçemeyecekleri kadar asil bir farktır...