Bu memleket hepimizin ve hiç kimse milletin mevcudiyet ve bekası için kem gözle bakamaz, bakmamalıdır.
Bu memleketi düşünürken, bu milleti düşünürken basit “çözme ve çözümleme” sloganlarının kuru kalabalığına tutunup gidilmemelidir.
Madem herkes fikirlerini söyleyecek, madem herkes tartışacak, o halde iktidarın ve etrafında oluşan yalakalarının aksine fikir üretenlere de mantığında yer vermelidir çözüm süreci.
Yerel gazetelerimizde yazan bazı arkadaşların sırf süreçte rol alma pahasına alkış tutmalarını yadırgamıyorum, çünkü onlar belediye işçilerinin ekmeğe muhtaç yaşadığı bir dönemde onları bile itham edecek bahaneler bulabilecek kadar polemiği ve itiraz alternatifine sahip mantığın sahipleridir.
Muğlâk, gevşek ve kibirli cümlelerle bu meseleye bakan yeteri kadar adam var.
Onlarında olması üç aşağı beş yukarı fark etmez…
Bakın beyler, 24 haberde program yapan ve çözülme taraftarı olan Zaman gazetesi gibi bir mütedeyyin gazetenin köşe yazarı Şahin Alpay, karşısındaki tarih profesörüne şerefini zembille asarak “Hocam artık şunu kabul edin, Kürtlerle Türkler bir arada yaşamak istemiyor” diyor ve bu fikri öteki yardakçıların başarı tebessümleriyle karşılanıyor.
Diğer taraftan bu mantığın sahipleri en şerefsiz saldırıları yapıyorlar, federasyondan bahsediyorlar, o insanların kendilerini idare hakkından bahsediyorlar, onların bölünmelerinin bir zenginleşme olacağından bahsediyorlar…
Öte yandan Apo ve onun yalamalarının mitinglerde, meydanlarda, Kandil dağlarında kuduz köpek salyalarına benzer saçmalamalarını da görüyoruz…
Dün bu meseleyi Dengir Fıratlar tartışırken bu gün Anadolu milletvekillerine, bakanlarına tartıştırarak çözülme yolarının stabilizesini çizdiriyorlar.
Ve bir arkadaşım “Beşir Atalay’ın samimiyetine değinerek, onun ard niyetli olamayacağından bahsediyor ve olabilir mi?” diye soruyor…
Evet, giyindikleri milli görüş gömleğini çıkaranlar, yılan gibi gömlek değiştirerek, her ortamda renk çözen bukalemun yapılılardan bu işin sebebini ben sorarım, sorgularım…
Bir koyunun başına ip takıp bir yere götürürken o sahibine güvenir belki nereye gittiğini, nereye götürüldüğünü soramaz, hatta düşünemez, mezbahaya giderken de geviş getirebilir.
Ama benim o koyundan farkım var, kimse bana koyun muamelesi yapamaz benden de öyle bir tavırı bekleyemez.
Benim bir tarihim, bir coğrafyam, bir inancım, bir vatanım, bayrağım, milletim ve pek çok değerlerim var, hassasiyetlerim var ve ben sorarım, sorgularım, düşünürüm…
Hani naslardan başkasını sorgulamalıyız diyen mantığın inancın sahipleri neredeler şimdi, yoksa bunları –hâşâ- ehli nas birileri mi görmektedirler.
Çözülme çözüm olamaz.
Hani çözüm? Diye alelacele bir beyin fırtınasına kurban edilecek hiçbir değerimiz yoktur.
Sekiz seneden beri bu konuda çözüm telaşı olmayanların üç ay içinde bu işi çözeceğiz, demelerindeki aceleciliğin altında yatan AB ve ABD nin emri vakilerinden başka nedir?
Elbette çözüm fikri sunacak kadar aklımız ve vicdanımız var.
Apo itinin asılmamasının sebebini teslim edilirken şarta bağlanmasının olduğunu çok iyi bilenler, Aponun masada taraf olmasına bu kanalla cevaz vereceklerse, ben o geçmişin sabıklarıyla da yüzleşip, onlarında şuuruna lanet okurum.
Ama herif gibi yazın ve dilinizin altında bir şey saklamayın.
Sonraki yazımda çözüme dair fikirlerimi de sunacağım.
Bazı zihni kadük kişiler bana “sen kimsiniz?” der belki, ama ben bu milletin ruh köküne bağlı, hiçbir ecnebi kabından yal yememiş, aydın müsveddelerinden daha yiğit bir Türk evladıyım…