Dava adamı olmak, adam olmaktan başlar…
Adam gibi inanır, inancında karar kılar…
Hedefini belirler ve adamlığın bütün vasıflarıyla birlikte yola çıkar.
Çıkış o çıkıştır, Kadir süresinde Rab’bımın ruhları kastederek “iner de iner” dediği gibi; gider de gider.
*
Artık O tek sorumluluğu ve hesabı bir makamın sahibine arz edecektir.
O makamın sahibi ise imandan, fikirden önce mert olmayı ister.
Davanın zemini mertlik üzerine imar edilen iman, fikir ve azimdir.
Bu yüzden etrafın velvelesine kulakları kapalıdır.
O’nu ilgilendiren ahdidir, hedefidir, idealidir, ülküsüdür.
*
Hedefinin uzaklığı dermanıdır.
Pespayelerde olmayan bir vasıftır bu.
Hiçbir zaman endişe duymaz, korku duymaz, yalnızlık hesabına girmez ve dünyalıklara tenezzül etmez.
Yolda karşısına çıkan hedef benzerliklerine aldanmaz, o benzerine değil, aslına yürü hep…
*
Onun dönmesini ister yanındakiler.
Ona güç veren hedefin uzaklığı yanındakilerine korku körükler ve dönmesini isterler..
Uzağa gitmeden yakınlarda da hedefe benzer şeylerin olduğuna ikna etmeye uğraşırlar.
Menfaat uzatırlar, terk edeceklerini söylerler…
O aldırmaz “Bir elime güneşi bir elime de ayı verseniz yine dönmem” diyen bir nurun ışığı vardır onda…
*
Bazen etrafı kalabalık olur, bu onu fazla da sevindirmez.
Bazen kalabalıklar kül bulutu gibi kaybolur, bu onu fazlaca üzmez.
Bilir ki bu yol çetindir, her çıkan serden geçemez, o yüreğe sahip olmaya bilir, nefsine uyabilir; hatta gidenlere darılmaz bile…
O, o yola çıkarken ne yanındaki vefasızların himmetine, ne de yoldaki azabın ebadına bakmıştır.
Yolu yol eden değerler ve gösteren vardır sadece onun için.
*
Günübirlik işere bakmaz o.
Modalarla alakası olmaz.
Salaksın, akılsızsın, delisin, diyen ağızların kınamasına aldırmaz.
Bilir ki, sevdanın temelinde teslim edilen akıl sadece bir yere bakar, her yeri ve her şeyi terk eder, bu onun tabiatındandır.
*
Öyle aşılmaz sarplıklar çıkar ki, onu marazlı biri görürler…
Terk ederler ve dertler içerisinde kendi başına bırakırlar.
O orada Eyup’dur artık…
Ateşin içine doğru sallayıp atarlar; o orada İbrahim’dir.
Zulme baş eğmesini, biatini isterler, uymayınca ölüm gösterilir.
O her şeyini sırtlar şerefsiz bir biat yerine şerefli bir ölümü seçer; o Hüseyin’dir artık.
*
Çünkü o vaadinin, ahdinin ve hedefinin adamı, hak bildiği yolun yolcusudur.
O dava adamıdır.
Yol kırıklarına, yol sapmalarına, yolunu terk etmeye ne karakteri, ne imanı ne de imkânı vardır.
Bu vasıflara sahip birkaç dava adamı tanıdım.
O yiğitlere sağlığında azap verenler bile öldüğünde tabutuna yalakalık yapmayı şeref sayarlar.
Merhum Osman Bölükbaşı’nın dediği gibi “Kâfir diye öldürürler şehit diye namazını kılarlar”
Elbette onlar gökteki yıldızlar gibidir, uyan kurtulur, uymayan kaybolur.