AKP istediği kişiyi cumhurbaşkanı seçtirebilmek için BDP/PKK’yla birlikte hareket etmek zorunda... Aksi hâlde geriye tek bir alternatif kalıyor, MHP’ye rağmen milliyetçi oyları çelebileceği bir dil tutturarak yüzde 50’yi aşmak...
İkinci ihtimal için, 12 Eylül 2010 Anayasa referandumundan elde edilen tecrübe AKP’yi umutlandırıyor olabilir... Çünkü bu referandumda çıkan yüzde 58’lik ‘evet’in içinde önemli miktarda milliyetçi oyu vardı... Bu her ne kadar kabullenilmek istenmese de Kahramanmaraş, Kırıkkale, Erzurum, Tokat, Yozgat gibi illerde sandık bazında bir önceki mahallî seçimlerle yapılan mukayesede çok açık anlaşılıyordu...
Profesyonel bir ‘halkla ilişkiler’ tekniği uygulanmış, Başbakan kürsüde ağlayarak Pehlivanoğlu’nun mektubunu okumuş, 12 Eylül’den hesap sorulacağını garanti etmiş, yargıda kökleşmiş yapılanmanın yerine adil bir hukuk düzeninin kurulacağını iddia etmişti... Proje tutmuş ve BDP’nin boykot ettiği bu referandumda ‘milliyetçi takviye’yle sonuç alınmıştı...
Bu defa durum farklı elbette... Aradan dört asra bedel dört yıl geçti... Olması hayal bile edilemeyecek ‘gelişmeler’ yaşandı, PKK adeta sistemin ortağı hâline geldi... AKP’yle milliyetçi oylar arasındaki geçirgenlik, milliyetçi dokuda meydana gelen sertleşme dolayısıyla nispeten azaldığı için Erdoğan’ın veya Gül’ün ‘milliyetçi takviye’yle yüzde 50’yi aşma ihtimali pek kalmadı...
Geriye tek ihtimal kalıyor; BDP/PKK desteği... Bunu açıkça yapamazlar, çünkü doğabilecek üç-dört puanlık reaksiyon planları alt üst eder... Yine medya ve kamuoyu araştırma şirketleri kullanılarak, toplumdaki algının yönlendirilmesini deneyecekler, bunun aslında ‘Büyüyen Türkiye’ anlamına geldiği, kardeşliğin kazanacağını vurgulayacaklar, karşılığında PKK’ye ne verildiğini sorma ortamı bile bırakmamaya çalışacaklar... Karşı taraf, eline düşen bu fırsatı kaçırmayacak, statü arayışını daha da temellendirecek, kendi tabanına 2015’te Apo’nun aralarında olacağını müjdelemeye devam edecek...
12 yıldır girdiği bütün seçimleri kaybeden muhalefetin elinde ilk defa bir seçimi kazanma şansı var... Seçim çok büyük ihtimalle ikinci tura kalacak... Eğer cumhurbaşkanı adayları, ikinci turda CHP adayına MHP’lilerin veya MHP adayına CHP’lilerin oy verebileceği nitelikte tespit edilirse nefes nefese bir yarış olur... AKP adayına BDP’nin vereceği destekle, bu desteğe doğabilecek reaksiyon Köşk’e çıkacak kişiyi tayin eder...
Önemli olan CHP ve MHP’nin göstereceği adaylar... Bunun için makam, hatır veya vefadan ziyade, son derece profesyonel teknikle yapılacak saha araştırmalarına bakılarak karar verilmeli... Tıpkı AKP’nin yaptığı gibi sahadan elde edilecek doğru verilerle, sadece kendi tabanlarını tatmin eden değil, ikinci turda diğer partilerden de oy getirebilecek isimler, ticarî işletmelerin ‘pazar araştırması’ titizliğine benzer yöntemle belirlenmeli... Çünkü muhalefetin başarısı neredeyse ‘sıfır fire’ye bağlı... Son derece kırılgan bir zeminde yürüyecek kampanyanın isimleri ilk tur değil, ikinci tur esas alınarak, bilimsel kriterlerle ortaya çıkarılmalı...
2010 referandumu muhalefet adına ağır bir tecrübeydi... Bu tecrübeden ders çıkarılmamış gibi davranılıp, taraflar kendi kozasının içinde kalmaya devam ederse, cumhurbaşkanlığı seçimi iktidar lehine tek kale maça döner... Eskisine göre şartlar bu kadar el verirken, bu oyuna muhalefet ‘stratejik akıl’ katamazsa yine hüsran olur...
Kabul edelim ki, iktidar çok güçlü ve devletin bütün kurumlarına hâkim... Boş durmayacaktır, muhalefet içinde bu stratejiyi sekteye uğratacak ‘adamları’nı harekete geçirebilecektir... İdeolojik önyargılar öne çıkarılarak, partiler yine kendi dertlerine hapsedilmek istenebilecektir...
Kısa ama zorlu bir süreç bizi bekliyor... Dileriz ‘akıl’ kazanır...