Rauf beyin deyişiyle Barış harekâtını ‘ Batı hiç affetmedi!’ 1974 Barış harekâtını kendi çıkarları için değerlendirdi. Sonra Türkiye’yi ambargoyla iflas noktasına getirdi.
1990’larda ise açık saldırıya geçti. Annan planının propagandası için adaya 100 milyon dolar ve uluslar arası ‘ekiplerini’ gönderdi.
2004’de son perde sahnelendi. Altın vuruş referandumla geldi. Sonuç önceden belliydi. Karen Fogg ‘Evet’ çıkmazsa kabul etmeyiz’ demişti. 15 yıllık CIA/ sivil toplum / medya çalışması ‘‘Yes be annem!’le bitti. Kıbrıs, bir darbenin içinden geçti.. Güney Kıbrıs Rum Kesimi o günden sonra Avrupa Birliği üyesiydi!
Ada, AB belgelerine, Kıbrıs Cumhuriyeti olarak geçti. AB hukukuna göre çatışmalı bölgeler AB’ye alınamazdı, Türkiye’nin garantörlük hakları vardı AMA AB, kendi hukukunu ihlal etti ve Rumlar adanın tek sahibi olarak tanındı!
KKTC Türkiye dışındaki ülkeler tarafından tanınmadı. Ambargolar altında inledi. İşsizlikle açlıkla yoksullukla terbiye edildi. Yurtdışına gitmek için Rum pasaportuna muhtaçtı, malını satmak için ‘Rum’ olmalıydı, iş imkanı ‘güneyde’ vardı, çocuklarını ‘daha iyi eğitim’ diye ‘güneye’ yolladı.. Kıbrıs Türkleri üzerinde her türlü oyun oynandı. Sızma ve eritme politikası uzun yıllar boyunca uygulandı!
Batının söylemi hiç değişmedi…
‘İşgalci’ Türk askeri adadan çekilmeliydi.
Türkiye Cumhuriyeti ‘ işgalci’ olduğunu kabul etmeliydi.
KKTC varlığına son vermeliydi!
Bugünkü yönetimin kapalı kapılar ardında, Talat ile elele, bu dayatmalara ‘he’ dediği, artık telefon konuşmalarıyla da ispatlandı. İş, bunun Türk halkına nasıl anlatılacağıydı. Orada çuvallandı..
Türk halkı Kıbrıs’da oynanan oyunla Avrupa Birliği’nin ne mal olduğunu anladı.
Kıbrıs, Doğu Akdeniz’in incisi, batının dinleme merkezi, Amerikan’ın Ortadoğu’ya en yakın olduğu mevzi! Başına gelenler bu nedenleydi. Arkasından hançerleyenler, kendi milletinden olanlar değil, Türk görünümlülerdi!
Kıbrıs’sız bir Türkiye, İskenderun’u olmayan bir Türkiye ile eşdeğerdi!
‘Kıbrıslı’ olmak..
Psikolojik harp sanatı tüm ustalıklarıyla oynandı. Tüm kavramlar alt üst edildi. Kıbrıslı diye bir millet zorla dayatıldı. Soros’un içerdeki ‘ekipleri’ ‘Kıbrıslı’ oluverdi. Türk yoktu Kıbrıslı vardı…’Türkler Kıbrıslı sevmez, Kıbrıslılar Türklerden nefret ederdi!’
Propaganda makinesinin çarkları arasında kaybolanlar oldu.. Ambargolu adaya dolarlar akıyordu..
Ama ne yaparlarsa yapsınlar! Bu adada bir millet var. Binlerce yıllık bir geleneği sürdürüyorlar. Kitapları yok oluyor, tarihleri bozuluyor, gelenekleriyle oynanıyor ama kuzeyde bir millet var. Binlerce yıl önce de oradaydılar. Şimdi de oradalar. Acıları ve umutlarıyla, muazzam hafızalarıyla, ‘bereketçilerin’ *gözlerindeki kıvılcımı çocuktan toruna aktaran, bir millet var orada. Ben onları tanıyorum!
Türkiye’de nasıl ‘Sevr’in bir ‘barış’ anlaşması olduğunu söyleme cüreti gösteren yazar çizerler varsa, pek az olmalarına rağmen sesleri pek bir fazla çıkıyorsa, orada da arada ‘kaçaklar’ var?!
Burada nasıl yaşam damarlarını, kendi elleriyle kesmeye hevesli, beynini batıya kiraya vermiş olanlar varsa, Kıbrıs’ta da uzun yıllardır ‘açık hava hapishanesinde’ yaşamaktan delirenler var.
Ben tanığım!
Ama kim ne derse desin, Soroscular istedikleri kadar, Kıbrıslılık bilinci yeşertmek için aylar yıllar boyunca ‘proje’ üretsin, orada bir millet var.. Aynı dili konuştuğumuz, aynı dinden. Aynı gönülden ve aynı kültürden. Batının havarisi olmuş, beynine lavman yapılmış olanlar bile, bir Girne gecesinde, sessizce mehtaba bakıp, kıyıya çarpan dalgalara ihanet gözyaşları dökerler… Çünkü artık kimsesizdirler..Milletsizdirler. Bir anda yapayalnız, tüm anıları yok edilmiş buluverirler kendilerini…
Öğretilmiştir, ‘Ne Türk ne Rum! Kıbrıslıyız!’ derler. İşte bu yalnızlık öldürücüdür. Tüm tarihinden soyunup, çırılçıplak kalmak kezzap tadındadır. Baf’dan gizlice Girne’ye gelirken dağların tepelerinde korkunun cisimleştiği anları paylaştığı kişiler anlamsızlaşmıştır. ‘projeler bunun için yapılmıştır! Bir gece vakti gürültü yerini sükunete bıraktığında, yürekleriyle baş başayken, derinlerinde kalan kırıntı onları ağlatır! Ben buna tanığım!
Herkes hatırlasın Mustafa kemal’in sözlerini, sahiplerinin sesi olanları boş verin…Kıbrıs, Türkiye için yaşamsal olandır. Türkiye’nin etrafına örülmek istenen duvarları çatlatandır!.
Bizim ayrılmaz parçamızın ‘ sırttaki kambur’ olarak içimizden birilerinin beynine kayıt edilmesinin tarihi ne? Onu da sorgulayın..
Neden Gazze deyince sokaktayız da, Kıbrıs’ta batının fırıldakları sessizce izleniyor..
Ama ben şahidim, bu millet Kıbrıs’ın ne demek olduğunu çok iyi biliyor, Bugünlerde o dehşet sabrıyla, düşmanla elele, kırmızı çizgileri silmeye yeltenenleri izliyor…
Biliyor ki bu çizgiler, silinebilir değildir. Günü geldiğinde kan kırmızı, oldukları yerde durdukları görülecektir...
Kıbrıs barış harekatının 37. yılını anarken, kaybettiklerimizin, şehitlerimizin ruhu şad olsun.