T24'ten Murat Sabuncu'nun haberine göre, Kılıçdaroğlu, iktidarın ekonomi politikalarını eleştirdi, seçime yönelik hamleleri değerlendirdi.
Milletvekili listeleri açıklanalı iki gün oldu ama tartışması devam ediyor. Bugün sizin mitingin yapılacağı alanda da gelirken insanlar bu konuda sıkıntılarını anlatıyorlardı. Tartışmaları siz nasıl okuyorsunuz?
İlk kez beş parti bir parti logosu altında seçime giriyor. Dolayısıyla herkes sanki sadece CHP'liler giriyor ve CHP'li değil nasıl bizim listede yer alır diye bir şey söylüyor. Yani eski alışkanlıklardan kurtulunamayan bir atmosfer var. Zaman içerisinde olacak. Bugün geldiler mesela sahnede İYİ Parti milletvekili adayları, Gelecek Partisi milletvekili adayı, CHP'li milletvekili adayları hep beraber bir arada durduk. Zaman içerisinde oturacak, taşlar yerine oturacak.
Özellikle iki kişi; biliyorsunuz bir Sadullah Ergin bir de Sema Silkin Ün üzerinden tartışma yürütüldüğü için, isim olarak da soralım.
Diğer yerlerde de, illerde de benzer tartışmalar var, olabilir ama dediğim gibi yani Sadullah Bey başka bir partinin adayı, diğer arkadaşlar da başka bir partinin adayı. Bizim partililer de var. Dediğim gibi Saadet'li var, DEVA'lı var, Gelecek Partili var, Demokrat Partili var, İYİ Parti'li var. Dolayısıyla bunlar artık oyların heba olmaması ve bunların lehe çalışması için böyle bir akılcı politika izlendi.
Bir de giremeyen bazı isimler var. Türkiye İşçi Partisi'nin Can Atalay'ı Hatay'dan aday göstermesi, ama diğer taraftan yine aynı davada tutuklu Tayfun Kahraman var, başka isimler de var. Giremeyenler üzerinden yürütülen tartışmalara ne diyorsunuz?
O tartışmalar tabii var, onları görüyoruz. Tayfun Kahraman iyi bir şehir plancısı arkadaşımız, evet. Dolayısıyla iktidar olduğumuzda ona çok daha güzel, birlikte çalışacağımız ortamlar hazırlayacağız zaten. Kaldı ki onlara da ihtiyacımız var. Onların şu anda hapiste olmaları toplum vicdanını rahatsız ediyor. O bağlantıda hiç kimse üzülmesin. Burada partilerden çok ülkenin geleceği konusunda temel endişelerimiz var. Bu temel endişeyi gidermek için de altı parti bir araya geldik. Dolayısıyla aslolan Türkiye ve Türkiye'nin içinde bulunduğu sorunları bir an önce aşmak. Yani yol arkadaşlığı yapacağız o arkadaşlarla hiç kimse endişe etmesin.
Bugün CHP'den iki ismi; Muharrem Erkek, Ahmet Akın, bakan olabilecek isimler olarak söylediniz. Şimdi esasında bunlar da bir risk alıyorlar listelere girmeyerek. Sizinle konuşarak ya da konuşmayarak. Cumhuriyet Halk Partisi içinde birçok isim özveride bulundu. CHP listelerinden de mesela örgütlerde birtakım insanlar, isimler bekleniyordu giremediler. Ama bununla ilgili olarak yoğun bir tartışma olmadı. CHP kendi içinde bu özveriyi gösterirken mesela Sadullah Ergin bakamından DEVA'dan da bir özveri bekler miydi?
Biz onların iç işlerine karışamayız. O zaman çok büyük sıkıntı çıkar. Onlar da bizim iç işlerimize karışamazlar. Onlar ayrı partiler, biz ayrı partiyiz. Onlar kendi adaylarını seçerler biz kendi adayımızı seçeriz. Dolayısıyla birbirimizin alanına girip oraya yönelik üstü örtülü veya açık eleştiri yaparsak asla doğru olmaz. Biz olduğu gibi kabul ederiz.
Vaatler çok ön plana çıktı seçim sürecinde. Aile destek paketi, mülakat kaldırılacak... Bu kez sizden duymadık, AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'dan duyduk. Dolayısıyla tanıdık geliyor mu vaatler size?
Tanıdık geliyor.
Kopya çekme diye düşünüyor musunuz?
Ortaya çıkan bir gerçek var: Erdoğan artık ülkeyi yönetemiyor. Dolayısıyla Erdoğan bizi izliyor. Biz ne dersek, acaba oradan ne kapsam da ben bunu yapacağım desem, noktasına geldi. Ülkenin iyi yönetilmediğini aslında o da görüyor. Onun partisi de görüyor, milletvekilleri de görüyor. Ülkenin içinde bulunduğu sorunları aşağı yukarı o da yakından görüyor, biz de yakından görüyoruz. Dolayısıyla Erdoğan'ın yapması gereken vaat vermek değil, izzeti ikbal ile bab-ı hükümetten (hükümet kapısı, dairesi) çekilmek yani. Doğrusu odur. Çünkü hem Türkiye'yi yordu, hem kendisi yoruldu. Türkiye'yi o kadar yordu ki Türkiye'yi bir sorunlar yumağı haline getirdi. İşin içinden çıkamıyor. Dolayısıyla pek çok soruna doğrudan doğruya kaynaklık yapıyor. O nedenle bir an önce güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçme konusunu onun da bir şekliyle en azından kendi iç dünyasında sorgulaması lazım. Ya bir yerde hata yaptık galiba, bu Kılıçdaroğlu doğruları söylüyor ve beni öyle bir noktaya getirdi ki ben onun söylediklerini tekrar eder noktaya geldim. Doğru. Benim söylediklerimi tekrar eder noktaya geldi. Eskiden hep eleştirirdi. Ama benim şimdi söylediklerimi tekrar ediyor. Çünkü o nasıl yönetileceğini bilmiyor ama ben nasıl yönetileceğini biliyorum. Hem de çok iyi biliyorum. Başka bir şey daha var: Sorun alanlarını da bilmiyor. Yani ülkede pek çok sorun var. Sorun alanlarını, tarımda sorun var, sorunun nasıl çözüleceği üç aşağı beş yukarı bellidir. Gençlerin sorunları var. On tane genci, bağımsız genci oturup dinlese aslında sorunları görecek. Efendim mülakatı kaldıracağız. Mülakatta yapılan haksızlıkları dünyada herkes duydu. Yeni mi duyuyor kendisi.
Vaatlerinizi Erdoğan'dan duyduğunuzda sizin tepkiniz ne oldu?
Benim vaatlerimin Erdoğan tarafından tekrarlanması güzel bir şey. Çünkü en azından benim ne kadar doğru ve sağlıklı hesap yaptığımı o da anlamış vaziyette.
Bir zamanlar sosyal demokratların kampanyalarında, Erdal İnönü zamanı, "limon gibi sıkmak" vardı. Şimdi soğan konuşuluyor. Simge oldu. Bugünkü mitinge de pek çok kişi soğanlarla gelmiş. Siz zaten meşhur mutfaktan da bu konuda video yayınladınız. Böyle yeni bir soğan dalgası mı geliyor?
Her mutfağın vazgeçmediği bir ürün ararsanız onun adı soğandır. Her mutfakta mutlaka vardır. Pazara çıkan mutlaka soğan alır. Bu kadar geniş ve güzel coğrafyası olan bir ülkede soğanı satın alınamaz noktaya getirmişseniz ve mutfaklarda gerçekten yangın varsa, kendi vicdanında "ya bu memleketi ben bu hale nasıl getirdim" diye sorgulaması gereken kişinin adı Erdoğan'dır. Bu plansızlık. Kim neyi üretecek planlarsınız. Akıl var mantık var. Kim buğday ekecek, kim mısır, kim şeker pancarı, kim soğan ekecek, kaç dönüm, Türkiye'nin ihtiyacı nedir ona göre teşvikler yaparsınız. Havza bazlı planlamalar yaparsınız. Yani bütün dünyanın yaptığını Türkiye yapmamaya başladı ve biz 34 yıl sonra şeker ithal eder noktaya geldik ya, 34 yıl sonra! Onun için diyorum yönetemiyor artık, yönetemiyor. Erdoğan, yanına kim gelir bir şey söylerse onun söylediğini doğru kabul edip hemen gereğini yapıyor. Ama onu kendisine ulaşıp söyleyen kişi aslında bir vurgun peşinde. Nasıl nasıl malı götürebilirim onun peşinde. Erdoğan da onlara uyup kararlar alıyor yani.
Ben tekrar bugün ilan ettiğiniz iki bakan ile ilgili konuyu sormak istiyorum. Muharrem Erkek ve Ahmet Akın. Muharrem Bey hukukçu kimliğiyle tanınan bir isim. Doğal olarak Adalet Bakanlığı için mi Kemal Bey düşündü denilebilir. Ahmet Bey Enerji Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı partinizde, Enerji Bakanı mı diye?.. Şöyle sorayım: Diğer partilerle konuşup bakanları da erken açıklayalım diye projeniz var mı? Yoksa bunu spontane mı yaptınız?
Böyle bir proje olmadı, ne bakanı olacaklarını konuşmadık. Diğer liderlerle oturup karar vermemiz lazım. Şimdiden benim şu şu bakan, şu şu bakan demem şık olmaz, doğru da olmaz.
Kafanızda kadro belli mi?
MYK'daki arkadaşlara şunu söyledim: Milletvekili olmak isteyen doğal olarak başvurabilir. Ama ben yürütme organında görev almak istiyorum diyenler başvurmazlar, onların talepleri de öbür türlü değerlendirilir diye. Bunun üzerine bazı arkadaşlarımız biz yürütme organında görev almak istiyoruz yani bakan olmak istiyoruz, ülke yönetiminde söz sahibi olmak istiyoruz dediler. Onlar da bir yerde şimdilik bekliyor.
Ama şu anda kafanızda netleşmiş bir kadro var mı, yani Cumhurbaşkanı olursam diye düşündüğünüz?
Kadro şöyle; sadece benim değil, şimdi kimsenin hakkını yemek istemem. Diğer partilerin de kadrolarında bakan olmak isteyenler var. Onun ölçüsünü de koyduk biliyorsunuz bir kamuoyuna yaptığımız açıklamada. Her partiye bir bakanlık verilecek. Daha sonra alınan oylara göre bakanlıklar dağıtılacak diye. Bu çerçeve altı liderin imzasına bağlanmış vaziyette. Kamuoyuyla paylaşılmış vaziyette. Bu çerçevede ne gerekiyorsa yapacağız.
Seçim yaklaşıldıkça birtakım saldırı haberleri geliyor. Geçen hafta CHP İstanbul İl Başkanlığı'na olduğu düşünülen bir silahlı saldırı vardı. Onlar, şüpheliler serbest bırakıldı. Bugün de İzmir Konak'ta CHP'nin seçim bürosuna yönelik bir saldırı olduğu düşünülüyor. Seçim yaklaştıkça bu tarz saldırılar artacak mı? İYİ Parti'ye de yapılanlar var. Sizin düşünceniz nedir? Korku iklimi mi yaratılmaya çalışılıyor?
Toplumu tahrik etmek ve dikkatleri başka yere çekmek istiyorlar. Bu konuda herkesin son derece dikkatli olması gerektiğini kendi örgütümüze söyledim. Tahrik edebilirler, saldırabilirler. Son derece sakin, sandığa kadar bekleyeceğiz. Sandığa gelince gidip oyumuzu kullanacağız ve bir otoriter yönetimi tarihe gömeceğiz. Bu konuda biz bütün örgütümüze "Serin kanlı olun, soğukkanlı olun, sizi tahrik edebilirler, Tahriklere asla kapılmayın" diyoruz. Tahrik etmek istiyorlar. Dediğim gibi gündemi başka bir yere taşımak istiyorlar. Türkiye'nin gündemi soğan.
Memleket Partisi'nin barajı geçmesi ya da geçmemesi durumunda bir planınız var mı? Bir de ikinci olarak siyaset bilimciler ve araştırmacılar AK Parti'nin kemik kitlesinde bu seçimde sandığa gitmeyecek olanlar olabileceğini söylüyor kararsız kaldıkları için. Bu seçmene yönelik söylemleriniz ya da düşünceleriniz nelerdir? Yani Erdoğan'a oy vermek istemiyorlar, Millet İttifakı'na da vermeyecekleri için sandığa gitmeyecek çok ciddi bir AK Parti seçmeni olduğu söyleniyor.
Memleket Partisi için bir şey diyemem tabii, benim diğer partiler gibi saygı duyduğum bir parti. Kendilerini de ziyaret ettim. Düşüncelerimi de aktardım. Altı liderin neler yaptığı, hangi çalışmaları yaptığı konusu da dahil kendilerine düşüncelerimizi aktardık. Giderken de ortak mutabakat metni, anayasa değişikliği metnini de beraber götürüp kendilerine sunduk.
AKP'deki kararsızlar, bu kitleye nasıl ulaşmayı planlıyorsunuz?
Gönlüm şunu ister; herkesin sandığa gitmesi ve Cumhuriyet Halk Partisi'ne oy vermesini. Bu benim en doğal hakkım, yani beklentim de o şekilde gerçekleşirse çok mutlu olurum. Ama ben AK Parti dışında başka partiye oy vermem, diye düşünen fakat yapılan haksızlıklar karşısında "Ya sandığa gitmeyeyim, hiç değilse kötü giden bir sürece ben de katkı vermiş olmayayım" diye düşünenler gitmeyecektir sandığa, oy kullanmayacaklardır. Onlara da tabii saygı duyacağız sonuçta. Gönlüm onların gelip bize oy vermesini sağlamaktır. Onlarla oturup konuşmaktır. Ben şunu söyledim yalnız: Kul hakkı yiyenlere oy vermeyin. Çünkü hep inanç üzerinden siyaseti götürdüler. İslamiyet'te Allah'ın bile affetmediği günah kul hakkıdır. Kul hakkı yiyenlere oy vermeyeceksiniz. Bunu AK Parti seçmen kitlesine de duyurmak isterim. Söylüyorum da zaten.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün yaptığı toplantıda 20 yıl boyunca yapılanları hatırlattı. Tek tek sıraladı, hastaneleri, yolları köprüleri, askeri projeleri. Sonra da "Bir soğan kaç para, patates kaç para" diyerek küçümser tavırda bir söylemi oldu. Bunu nasıl yorumlarsınız?
İnsanlar her gün en az üç kez yemek yemek, karınlarını doyurmak zorundadırlar. Eğer siz 20 yıldır devleti yönetiyorsanız ve insanları karınlarını doyuramaz noktaya taşımışsanız oturup sorgulamanız lazım. Ben köprü yemiyorum ki. Ben yemek yiyeceğim! Çocuğun beslenme çantasına köprü koymayacağım ki; beslenme çantasına süt koyacağım. Neyse, biz bütün okullarda çocuklara sütü, suyu, beslenmeyi tümüyle ücretsiz yapacağız. Devlet okullarının tamamında. Erdoğan bunu da belki tekrar eder.
İstanbul Haber Ajansı