Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’nde okuyorlar. Birinci sınıf.
Sevgililer.
İkisi de 18 yaşında.
Ferzan’ın deyimiyle, “masum bir aşk” yaşıyorlar.
Ama ne yazık ki, Harun artık hayatta değil.
Öldü.
Annesiyle, boynundaki morluklar yüzünden tartışırken öldü.
Baştan anlatayım...
Harun, vizeleri bitince, eve geliyor.
Annesi de oğlunun boynundaki morluklara takıyor.
Kız arkadaşıyla yaşadığı ilişki yüzünden evde kavga çıkıyor.
Detaylarını okuyacaksınız...
Bu tartışmalar esnasında anne, “Kendimi balkondan atacağım” diyor, Harun, “Sen ölme annem, sana canım kurban. Sen daha değerlisin” diyor, sinirinden cama yumruk atıyor. Ve olmayacak bir şey oluyor, cam şahdamarını kesiyor.
Harun hayatını kaybediyor!
Anne, kızı suçluyor, onunla ilgili Facebook’a pek çok hakaret içeren şey yazıyor.
Aile, kızı tehdit ediyor.
Korkunç bir hikâye.
Herkes açısından.
Ama aslında olan Harun’a oluyor. Artık yok!
Yaşamıyor.
Harun’un kız arkadaşı Ferzan hiç konuşmadı.
Bugün ilk defa ona kulak veriyoruz...
FERZAN: ANNESİ BENİ SUÇLUYOR
Adın?
- Ferzan Akgül.
Yaşın?
- 18.
Nerede okuyorsun?
- Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’nde. İngiliz dili ve edebiyatı 1. sınıf öğrencisiyim.
Neler yaşandığını anlatır mısın?
- Korkunç şeyler! Ama benim yaşadıklarımdan daha vahimi, gencecik bir insan hayatını kaybetti. Harun artık yok...
Siz Harun’la ne zaman, nasıl tanıştınız?
- Okulda tanıştık.
Sevgili miydiniz?
- Evet. Benim erkek arkadaşımdı. Aramızda masum bir aşk vardı. Her ne kadar annesi aksini iddia etse de, yatak olayımız olmadı.
AZDIN MI SEN SÜRTÜK!
Her şeye sebep olan boynundaki morluklar. Sen o morlukları gördün mü?
- Evet. Harun, “Ben farkında olmadım” diyor. Ben de farkında değildim. Kaldı ki bunların medyaya yansıması yanlış. Sonuçta bu, bizim özel hayatımız. Ama işte annesi Facebook’a bir sürü şey yazdı. Bence yazdıklarıyla sadece beni değil, oğlunu da küçük düşürüyor. Üstelik oğlu, artık hayatta değil. Benim için, “Utanmıyor musun benim oğlumun boynunu emmeye?” diyor, “Azdın mı sen! Azdıysan, başka yerlerde dindir azgınlığını... Sürtük! Başbakan’a kadar sesimi duyuracağım! Ta Kütahya’dan oğlumu emmeye mi geldin... Herkes haddini bilsin! Böyle o.o.p.lar için mi para kazanıyorum ben, Kütahya kahpesi!” yazmış. Anlıyorum, korkunç bir acı yaşıyor. Ama söyler misiniz suçlusu ben miyim? Ben onlar, anne-oğul tartışırken yanlarında bile değildim, başka bir şehirdeydim...
Siz, okulda birliktesiniz... Sonra Harun, annesinin yanına İzmir’e gidiyor öyle mi? Arada bir tatil mi oluyor?
- Evet, bizim vize haftamız bitti. Sonra gitti evine. O zaman görüyor bu morlukları annesi... Biz de gündüz mesajlaştık.
Sen o sırada neredesin?
- Halamın yanında, Manisa’da. Harun da İzmir’de. Beni görmek istediğini söyledi. Ailemden izin aldım, “Erkek arkadaşım sizinle tanışmak istiyor, buraya gelebilir mi?” dedim. “Tamam” dedi halam. Tanışacaklardı, biz ikimiz yemeğe gidecektik, sonra Harun beni geri bırakacaktı...
Sonra?
- Gerçekten de geldi. Neskafe içtik. Sonra ona bir telefon geldi, 15-20 dakika, dışarıda telefonla konuştu. Sonra benim kulağıma eğildi. “Ferzan, kusura bakma, bizim bir aile dostumuz çok hasta, benim acil eve dönmem gerekiyor” dedi. “Tamam” dedim. Ne sitem ettim, ne bir şey. “Başka bir zaman yaparız” dedim. Sarıldık, gitti. Akşam mesaj attım, “N’apıyorsun?” diye. “Hiç iyi değilim, sonra konuşuruz, seni çok seviyorum” diye mesaj geldi. Son mesajı buydu. İki dakika geçti, beni aradı. Telaşlı, telaşlı geliyordu sesi, “Ferzan, ben sana yalan söyledim, hastamız filan yoktu” dedi. Arkadan da biri bağırıyor, duyuyorum, Harun da ona, “Tamam bir dur. Söyleyeceğim!” gibi laf yetiştiriyor. “Benim bugün anneme sözüm vardı, hastamız yoktu” dedi Harun. “Tamam aşkım, sakin ol” dedim, onun psikolojisini bozacak hiç bir şey demedim. Anladım çünkü bir tartışma yaşanıyor, “Ben annemi veriyorum, seninle konuşmak istiyor, yeter artık dayanamayacağım, ne diyecekse desin!” dedi.
SÜT VEREN YARANMAZ
Annesi mi aldı telefonu...
- Evet. Telefonda ilk kez Gülseren Hanım’ın sesini duydum. “İyi akşamlar Gülseren Hanım” dememe kalmadan, bağırmaya başladı, “Sen g...n mi veriyorsun orospu?” diye. O sırada Harun’un sesini duydum, “Ne diyorsun anne ya!” diye. Sonra telefon kapandı. Harun’a “Akşam konuşalım” diye mesaj attım. Saat 19.00 du. Cevap yok, arıyorum, telefonu açılmıyor. O esnada olan olmuş işte... Zaten o gün, Harun benimle kahve içerken Gülseren Hanım, Facebook’a hep bana hakaret içeren yazılar yazmış.
Neler?
- “Gülseren Özalp incinmiş hissediyor” diye yazmış. Sonra kendi gönderisine, kendi yorum yapmış. “Süt veren yaranmaz, nokta nokta veren sürtükler hor geçer...”
Ne demek istiyor?
- Ben de anlamadım. Belki de, “Ben süt verdim, oğlum için her tür fedakârlığı yaptım. Oğlum beni değil, bir sürtüğü tercih etti” demeye getiriyor. O dakikalarda Harun benim yanımda, buna sinirleniyor...
Peki sonra ne oldu? Harun annesiyle tartışıyor, sen ona ulaşamıyorsun...
- Harun’un çok yakın bir arkadaşına mesaj attım, “Harun’la en son ne zaman konuştun?” diye. Cevap gelmedi. Ertesi gün de Yiğit diye bir arkadaşım aradı, “Harun’u kaybettik!” dedi. Bu kadar... (Ağlıyor)
ŞOKA GİRDİM!
Sen ne yaptın?
- Şoka girdim! “Nasıl yani?” dedim. İnsanın inanası gelmiyor. Kanlı canlı bir çocuk. Bir gün önce görmüşüm, sarılmışım. “Bir kaza olmuş!” dedi. Ben, ölüm haberini aldığımda otopsi işlemleri devam ediyordu, belki de cenaze kalkmıştı bilmiyorum. Ama benim de elim ayağım kesildi. Zaten bana “sürtük” diyen bir anneyle karşılaşmayı da istemedim. “Cenazeye bile gelmedi!” diye yazmış evet ama bana bütün o çirkinlikleri yazdıktan sonra nasıl bekler gelmemi? (Ağlıyor)
Yiğit başka neler söyledi sana?
- “Sakın internete bakma!” dedi. Telefonu kapatınca, açtım okudum tabii. Yok efendim, “Yatıp kalktığım kızla evlenmem!” demiş Harun. “Ben onu kaşar olarak görüyorum!” demiş. O yüzden mi annesine sinirlenip cama yumruk attı? Bütün arkadaşlarımız da şahit, biz seviyorduk birbirimizi...
Sen, Harun’un ailesini ne kadar tanıyordun?
- Sadece babasını kaybettiğini biliyorum. Bir de annesi ona düşkünmüş. Bir keresinde sormuştum, “Hiç sevgilin oldu mu bugüne kadar?” “Hayır” dedi, “Öyle bir fırsatım olmadı”. “Anlamadım” deyince de, “Boş ver” dedi.
Ne kadardır sevgiliydiniz?
- Okul başladığından beri tanışıyoruz. Küçük küçük flört ediyorduk ama 2.5 hafta önce adını koymuştuk...
Harun’un ablası mesajlar attı. “Harun, senin yüzünden vefat etti! Sana artık çok yakınız. Nefesin kadar yakınız. Ensedeyiz. İki elimiz iki yakanda...” Anlıyorum acıları büyük ama beni tehdit ediyorlar ve cinayetle suçluyorlar!
HARUN ARTIK YOK
Sen bütün nasıl değerlendiriyorsun? Acılı bir annenin feryadı olarak mı?
- Ben annesinden çok oğluna üzülüyorum! Çünkü hayata veda eden o! Harun, bir hiç uğruna öldü. Annesi de beni cinayetle suçluyor. Acısını anlamaya çalışıyorum ama bunlar mantıklı bir insanın yazabileceği şeyler değil. Ayrıca annesinin, Harun’u benden daha iyi tanımış olması lazım. Ve oğlunun bu tarz bir adam olmadığını en iyi onun bilmesi lazım. Hadi, ben el kızıyım onlara göre. Ama kendi oğlu söz konusu. Bir morluktur gidiyor! Harun, annesini yatıştırmak için bile olsa, benim hakkımdaki o sözleri söyleyebilecek biri değil. Ben Harun’un bana değer verdiğini biliyorum, onun gözünün içinden anlıyordum beni sevdiğini... Değdi mi? Harun öldü, artık yok... Değdi mi? Hepimiz Harun’suz kaldık! Bundan daha kötü bir şey olabilir mi?
ANNE: OĞLUM, BENİ ÜZDÜĞÜ İÇİN KAZARA CAN VERDİ
Anne ne yazmış Facebook’a?
- Herkese açık okuyabilirsiniz. “Eve geldiğinde oğlumun boynu mosmordu. Ferzan denen o kız, oğlumun evine gelip çocuğumun sağını solunu emmiş. Ona sorduğumda, “Oğlum, hiç yakışıyor mu bu sana?” dediğimde, “Anne, farkına varmamışım, olmuş” dedi. Ben de “O kız, sevgilin mi?” diye sordum, “Yok ya, takılıyoruz işte!” dedi, ben de şakayla, “Evlendireyim seni o kızla” dedim, “Ben yatıp kalktığım kızla evlenmem!” dedi. Biz de konuyu kapattık. Ertesi gün oğlumdan tatlı istedim, evden tatlı almaya diye çıktı. Sonra öğrendim ki, o kız İzmir’e gelmiş. Saatler geçince aradım “Neredesin?” diye, “Anne, Ferzan’layım” deyince, bir anne olarak gücüme gitti. Ben de oğlumun duvarına yazılar yazdım. Sonra akşam, oğlum eve geldi, aramızda tartıştık. Ben de o kızı aradım. Oğlum, “Anne, özür dilerim tabii ki sen daha değerlisin!” dedi. Ben de ona, “Hiç sana yakışan davranışlar değil bunlar!” diye söylendim ve “Yeter artık! Atacağım kendimi balkondan aşağıya” deyince de, oğlum, “Sen ölemezsin annem, canım sana kurban olsun!” diyerek, kapının camına yumruk attı. Kapıdan düşen cam, damarına saplanmış. Hiçbirimiz anlamadan, “Ben hastaneye gidiyorum” diye aşağıya koştu, meğer şahdamarına batmış cam, hastaneye kaldırılırken can vermiş. Ben baygındım. Ben, evladımı kaybettim. Hem de Ferzan denen bir ahlaksız yüzünden! Ben, o kızı, oğlumun emen bir kız olarak tanıyorum. Aralarında aşk ya da sevgi olsaydı, önce benim haberim olurdu. Çocuğum, “Anne, üniversitede çok kaşar var. Bu da öylesine işte! Evlenmeyecek olduğuma göre, bana böylesi lazım, takma kafanı” dedi. Böyle bir davranış benim oğluma göre değildi. Ben o kızı Allah’a havale ediyorum. Ben, üç gündür iğnelerle ayakta durmaya çalışıyorum. Ama vicdanım çok rahat. Oğlum benim yüzümden değil, adi bir sokak kızı yüzünden, beni üzdüğü için kazara can verdi!”
HAMİŞ: Anne Gülseren Özalp’le de konuşmak isterim, tabii o da isterse...
HABER: AYŞE ARMAN- Hüriyyet Gazetesi