Çelik, parti genel merkezinde, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında yapılan Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısına ilişkin açıklamasında şunları kaydetti;
Gazze'de şehit olanların yüzde 70'i kadınlardan ve çocuklardan oluşuyor. Katliamcı ve soykırımcı Netanyahu hükümetinin eylemlerine en acımasız şekilde devam ettiği görülmekte. Tabii şimdiye kadar birçok kere çeşitli kınamalar, çeşitli protestolar ortaya koyuldu. Ama görüldüğü üzere özellikle Batı toplumlarında hükümetlerle halklar arasındaki ayrım çok büyük bir ayrım olmuş durumda. Batı toplumlarında insanlar üniversitelerde, sokaklarda her yaştan insan, üniversite öğrencileri büyük bir insanlık cephesi oluşturmaya çalışıp Gazze'ye sahip çıkarken, maalesef hükümetler tam tersi bir şekilde bu soykırımcı siyasete destek veriyorlar. İspanya gibi, Belçika gibi, ilk başta Refah Sınır Kapısı’na gidip orada Filistin halkına, Gazze halkına sahip çıkan ülkelerin başbakanları oldu.
Daha sonra İspanya örneğinde olduğu gibi, Filistin devletini tanıyan açıklamalar geldi ve İsrail’in yaptığının soykırım olduğunu ifade eden girişimler oldu. Arkasından Türkiye’nin de katıldığı bir süreci Güney Afrika başlattı. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin verdiği kararlar söz konusu oldu. Tüm bu kararlar çerçevesinde bakıldığında Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin ve diğer kurumların ortaya koyduğu tavrın arkasına bir eylem koyulamadığı için İsrail, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni de tehdit etti. Uluslararası sistemin ve uluslararası kurumların bunu seyretmesi neticesinde ortaya çıkan tablo en son gelinen yerde İsrail, Netanyahu hükümeti, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres’i istenmeyen adam ilan etti.
"Katiller şebekesiyle karşı karşıyayız"
Gelinen tabloda bütün sistemi, bütün uluslararası hukuku ve insanlığa ait her değeri karşısına alan soykırımcı bir şebekeyle, bir katiller şebekesiyle karşı karşıyayız. Bu olay ilk başladığında Netanyahu’nun ilk sözleri İsrail’in savunulması ya da İsrail vatandaşlarının korunmasıyla ilgili değildi. Masum ya da sivil insanların korunmasıyla ilgili değildi. Netanyahu’nun ilk cümlesi bu olaylar olur olmaz, “Bölge haritalarını değiştireceğiz, bölgede haritaların değişimine imza atacağız” şeklinde bir yaklaşımdı.
Arkasından “David Koridoru’nu kuracağız” gibisinden bir açıklama yaptı. Gelinen noktada o günden itibaren söyledik ki “Bölgesel savaşı artırarak, bölgesel savaşı genişleterek burada Netanyahu hem kendisinin hukuk önünden kaçmasını sağlamaya çalışıyor, hem de bütün bir bölgeyi ateşe atmaya çalışıyor” dedik. Böylece kademeli olarak bu bölgesel savaşın gerçekleşmesi söz konusu oldu. Bugün Lübnan’ı yeni bir Gazze yapmaya çalışan bu katil şebekesinin, bu soykırımcı şebekenin faaliyetleriyle karşı karşıyayız.
Yine bu dönem içerisinde unutulmaz tablolardan, çok acı tablolardan bir tanesi Netanyahu’nun Amerikan Kongresi’ne giderek konuşması ve ayakta alkışlanmasıdır. Ayakta alkışlandığı sözlerinden bir tanesi 2'nci Dünya Savaşı sırasında Churchill'in bir sözüne atıf yaparak “Bize ihtiyacımız olanları verin, biz de işimizi çabuk bitirelim” şeklinde bir cümledir. Bu sözü Netanyahu bize daha çok silah verin, daha çok insan öldürelim diye kullandı. Bir kere daha hatırlatıyorum şimdiye kadar öldürülenlerin yüzde 70’i kadın ve çocuktur.
Uluslararası sistemin iki yüzlülüğü şöyle işliyor; Bir yandan Akdeniz’in her tarafını savaş gemileriyle doldurdular. Bu savaş gemileri yüzünden herhangi bir şekilde neredeyse Akdeniz’de balıkçı kayığının gezeceği yer kalmadı. Peki bütün bunlar ne için yapılıyor? İsrail’in kendini savunma hakkı var deniliyor. İsrail’in kendini savunma hakkı var denildikçe İsrail daha çok kadın ve çocuk öldürüyor. İsrail’in kendini savunma hakkı var dedikçe İsrail Lübnan’a saldırıyor, Suriye’ye saldırıyor, Yemen’e saldırıyor, İran’a saldırıyor. Bunun karşılığında ise saldırıya uğrayan ülkeler bu saldırıya karşılık verdiği zaman birdenbire Batılı ülkeler ayağa kalkıyorlar ve tansiyonu tırmandırmakla ve İsrail’in egemenlik haklarını ve var olma hakkını ihlal etmekle suçluyorlar.
İstanbul Haber Ajansı