İmamoğlu, Mamak Belediyesi Hidayet Türkoğlu Spor Salonu'nda halka seslendi.
Ekrem İmamoğlu:
Erdoğan ne dedi? Emeklilerin bayram ikramiyeleri daha fazla arttırılabilir mi diye soran gazetecilere “Siz beni dolmuşa mı getiriyorsunuz?” dedi. Bu akıl, bu akıl ne biliyor musunuz? Milletin parasını millete vermek değil, sanki kendi parasını millete dağıtıyormuşçasına yapılan bir hareketin tezahürü. O soruyu gazeteci değil, sana soran millet.
Onun farkında bile değil. Milyonlarca emekli sana her gün, her saat soruyor. "Bu emekli maaşlarının, bu bayram ikramiyelerinin azlığından bizi bu hale düşürmekten utanmıyor musun?" diyor. Milletin hakkını millete vermeyi dolmuşa gelmek diye tarifleyen bu akıldan ne yapacağız? Tek adam rejimini önümüzdeki ilk genel seçimde yine bütün milletçe baş aşağı edip onları göndermeye hazır mıyız? Erdoğan'a gönderme yapan İmamoğlu şu ifadeleri kullandı: "Dönemi bitti, vakti geldi, yaşı geçti, 'ekrem' ağrıları başladı."
Bunların vakti doldu. Şimdi yenileşme ve gençleşme zamanı. Değişme zamanı. Değişme zamanı, değişme. Hayatında, hayatında, siyasetin de kuralı budur. Vakti dolanlar, pili bitenler gider, öyle değil mi? Zaten dönemi doldu. Vakti bitti. Yaşı geçti. Bir de söyleyeyim, Ekrem ağrıları başladı. Ekrem ağrıları. Ekrem ağrıları başladı. Onların yerine, onların yerine umut verenler, tuttuğunu koparanlar, kendini millete adayanlar gelsin istiyor muyuz?
"MANSUR YAVAŞ BAŞKANIMIZ VERDİ"
Atatürk’ümüzün bu şehirdeki izlerini silmeye çalışanlar oldu. Cumhuriyet bu kentte kuruldu ama bu başkenti parsel parsel satmaya kalktılar. Ankaralılar onlara en güzel cevabı verdi. Bu cevabı hem 2019’da ve 2024’te bu kötülüğü yapanlara en güzel cevabı Mansur Yavaş başkanımız verdi. Ona sevgilerimi ve selamlarımı iletiyorum.
Aynı kötü akıl, aynı bozuk zihniyet, bütün milletimizin, Büyük Meclisimizi hiçe sayan bir rejimi bu ülkenin başına bela etti. Devlet kurumlarını tek adama bağladı. Kuvvetler ayrılığını, en büyük güvencemizi ortadan kaldırdılar. Ankara’yı ve Türkiye’yi fiilen meclissiz bıraktılar. Onlara en güzel cevabı da önümüzdeki genel seçimde hep birlikte vermeye hazır mıyız?
"MECLİS'TEN YÖNETİLSİN İSTİYORUZ"
İşte biz bu ülkeyi saraydan değil, Meclis’ten yönetilsin istiyoruz. Biz millet, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni belirlesin. Başbakanlar, bakanlar meclisin içinden çıksın. Meclise hesap versin istiyoruz. Meclis hükümeti en etkili şekilde denetlesin istiyoruz.
Çünkü sevgili dostlarım, Meclis, milli iradenin en güçlü, en kapsayıcı temsilcisidir. Milli iradenin bütün renkleri, bütün sesleri mecliste buluşur. Ama bunların istediği şey, başka ses duymak istemiyorlar. Başka, farklı seslere tahammülleri yok. Ne milleti duyuyorlar ne milletin temsilcilerini. İşte Cumhurbaşkanı hala ortada. Yıllardır sokağa çıktığını gördünüz mü?
Pazara gittiğini gördünüz mü? Çarşıya gittiğini gördünüz mü? Ekranlara çıkıp milletin gözü önünde rakipleriyle tartışma cesaretini gösterdiğini gördünüz mü? Bakın, yalnız Erdoğan değil ki, bütün hükümet yetkilileri aynı şekilde milletten uzak, milletle buluşmaya asla sıcak bakmayan, milletin gözü önünde muhalefetin temsilcilerinden tartışmaktan kaçıyorlar. Çünkü karşı karşıya gelseler bütün foyaları ortaya çıkacak. Millet gerçeği görecek. Onun için bunlar milletin sesine kulaklarını tıkamışlar.
"PARLAMENTER DEMOKRASİ"
Onlara göstereceğiz. Onlar, onlar görecekler. Milletimiz cumhuriyete, demokrasiye, laikliğe, sosyal adalete öyle bir sahip çıkacak ki, milletimiz parlamenter demokrasiye, kuvvetler ayrılığına, hukukun üstünlüğüne öyle bir sahip çıkacak ki, milletimiz adalete, eşitliğe, birlik ve kardeşliğimize öyle bir sahip çıkacak ki Türkiye bir daha asla bütün gücün tek bir kişide toplandığı bir düzeni bu toprağa, bu vatana, bu cennet vatana uğramamak üzere yerin dibine gömecek, yerin dibine. Bu rejimi yerin dibine gömecek.
Şimdi, neyse şimdi gene alınacak, gene bir üniversite öğrenciliğimden bir anımı anlatayım da alınsın biraz daha. Okulda, okulda Eskişehir’den arkadaşlarım vardı. Komşu evdik böyle, ev arkadaşlarımız. Onların tutkusunu 1988-90 arasında Kıbrıs’ta görmüştüm. O gördüğüm tutkuyu, onlarda gördüğümde her zaman şunu söylemişimdir: "Yaşadığın mahalleye, yaşadığın şehre, yaşadığın, emek verdiğin kuruma ve ülkende kendini adayacaksın. Tutkuyla bağlanacaksın. Ona hizmet etmekten onur duyacaksın. Alın teri dökmekten onur duyacaksın." Ben Cumhuriyet Halk Partisi’nin evladı olarak 2008’den beri bu partiye hizmet etmekten, partim vasıtasıyla milletime hizmet etmekten, alın teri dökmekten, bu partinin evladı olmaktan onur duyuyorum. Onur duyuyorum. Onur duyuyorum.
Şimdi, gençler, gençler bu ülkede tarih yazacak, tarih. Gençler tarih yazacak. Bana, bana Bursa’da “İmamoğlu gelecek, İmamoğlu tarih yazacak.” diye söylediler. Ben de dedim ki: “Hayır. İmamoğlu gelecek, sizlerin gücüyle. Ama bu ülkede tarihi bu ülkenin gençleri yazacak. Gençleri yazacak.”
"ÇAĞDAŞ UYGARLIK SEVİYESİ"
Bakın sevgili dostlarım, Türkiye bir daha asla muhalefetin yargı yoluyla bastırılıp yok edilmeye çalışıldığı baskıcı bir rejimi bu topraklarda yaşamayacak. Bu bozuk düzeni hep birlikte değiştireceğiz. Atatürk’ün önümüze koyduğu hedeflerden sapmayacağız. Kurumların ve kuralların yerini tek bir kişinin iradesi aldığında bu sıkıntıyı yaşıyoruz. Ama bütün kurumlar, bütün kurumlar bir kişinin elinden kurtulup milletin kurumları, milletin evlatlarının yönettiği, bir avuç insanın değil, bir ailenin fertleri değil, milletin liyakatli evlatları yönettiğinde bu millet, bu büyük cumhuriyet, çağdaş uygarlık seviyesine ulaşacak.
Bir kişi hukukun dışına çıkmaya başlayınca, bir kişiye bağlı olduğunda devletin kurumları da ne yazık ki hukukun dışına çıkıyor. Bakın, daha kötüsünü söyleyeyim: O bir kişi aldatılınca devletin kurumları da aldatılıyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni işte bu hale düşürdüler. Peki, o bir kişi, o bir kişi ve etrafındaki bir avuç insan zenginleştiğinde memleket zenginleşiyor mu? Hayır.
"CUMHURİYET ŞUNU ÖĞRETTİ..."
Bu ülkede yöneticiler, cumhuriyetten sonra vatandaşına fırça atamaz, vatandaşına talimat veremez, vatandaşına emir veremez. Çünkü 102 yıl önce bu millet tebaa olmaktan kurtarıldı. Birey oldu, vatandaş oldu, özgür oldu ve 102 yıl önce ülkemizde cumhuriyet şunu bize öğretti: Yönetici, kamuda vatandaşına hizmet eden yönetici haddini bilecek. Haddini bilecek.
"SİZ NE DERSENİZ O OLACAK"
23 Mart’ta siz ne derseniz o olacak. Cumhuriyet ve demokrasi adına yapılacak en doğru, en ilkeli şeylerden birini yapıyoruz. Partimizin cumhurbaşkanı adayını ön seçimle belirliyoruz. Ön seçim partimizin yalnız hukukunda değil, geleneklerinde ve ruhunda vardır.
"DEMOKRASİ DEVRİMİ"
Sandıktan kaçanlar, partilerini saraydan yönetenler yapacağımız ön seçimi istismar etmeye, kendilerine fayda çıkarmaya çalışıyorlar. Ama onlara bu fırsatı vermeyeceğiz. Çünkü bizim partimiz demokrasi devrimi yaptı, demokrasi devrimi. Ön seçimle cumhurbaşkanı adayını seçerek demokrasi devrimi yaptı.
Demokrasi tarihimizin en geniş katılımlı ön seçimini, bir üyeyi bile eksik bırakmadan yol almaya hep beraber çalışacağız. Sonra da bütün muhalefeti bir araya toplayacak hamleler yapacağız. Milletten kaçanlara korku salacağız, korku. Milletimize umut kaynağı olacağız. Biz 23 Mart’ta kullanacağınız her oyla birlikte ne yapacağız, biliyor musunuz? Saraydakine haddini bildireceğiz. Ön seçimde, ön seçimde hep birlikte, hep birlikte ona diyeceğiz ki: "Bak, bak Erdoğan, işte bu sandıktır. Bu mühür, mühür kendini sultan zannedenlerin değil, milletindir. O sandıktan kaçamayacaksın! O mühürden kaçamayacaksın!" Bunu diyeceğiz.
23 Mart'ta tek yürek ve tek yumruk halinde bu mesajı vereceğiz. Ülkedeki karamsarlığı ve o kara bulutları bu ülkenin üzerinden dağıtıp göndereceğiz. Bu zalim, bu kendi haddini bilmeyen, millete zulmeden iktidardan kurtulduğumuz sabahı, o iktidardan kurtulduğumuz sabahı, o anı hatırlayın.
Herkesin düşüncesini özgür bir şekilde dile getirdiği bir ülkeye uyanacağız. Kimsenin kökenine, inancına, cinsiyetine, yaşam tarzına bakmadan insanı insan olduğu için seveceğiz. Bu toprakların bize öğrettiği terbiyeyle hareket edeceğiz.
Devletin bütün yöneticileri vatandaş karşısında haddini ve hudutunu bilecek. Kişiye, partiye sadakat değil, liyakat esas olacak, liyakat. Öyle insanları mülakatla eleyemeyecekler. Ülkeyi şu ya da bu partinin değil, milletin evlatları yönetecek. Türkiye'yi şu ya da bu şahsın ya da şu ya da bu şahsın ailesi değil, şu ya da bu partinin değil, milletin ortak çıkarlarına uygun olarak yolunu belirleyen bir dönemi var edeceğiz.
Sevgili dostlarım, sevgili dostlarım, devletin milletin ortak aklıyla yönetilmeye ihtiyacı var. Ortak değer ve hayallerine uygun olarak hareket edeceği bir döneme ihtiyacı var. Türkiye adaletin, eşitliğin, kardeşliğin gücüyle büyüyecek, zenginleşecek, güçlenecek.
23 Mart'tan sonra Türkiye projelerimizi, somut vaatlerimizi, hedeflerimizi her gün konuşmaya başlayacak. Yeni parti programımızın kabulüyle ve tüm muhalif kesimden alacağımız katkılarla bu süreç daha da hızlanacak. Elbette, sevgili dostlarım, yolumuz zor bir yol. Yolumuz asfalt bir yol değil. Yolumuz taşlı tozlu bir yol. Yolumuzda engeller olacak. Hedefe ulaşmak kolay olmayacak. Bugüne kadar hangi hedefi kolay elde ettik? Bundan sonra da bedel ödemek zorunda kalabiliriz.
Ama kim yılgınlığa kapılırsa, kim umutsuzluğa düşerse onu kolundan tutup ayağa kaldıracağız. Bizlerin yani Cumhuriyet Halk Partililerin en büyük görevi bu dönemde yüksek dayanışmadır. Büyük Atatürk ne demiş? Partimizin en büyük kuvveti dürüst, açık bir siyaset ve sözlerimize bağlılıktır. Biz dürüst ve açık siyasetin bireyi olacağız ve sözlerimize bağlılıktan asla vazgeçmeyeceğiz.
Sevgili dostlar, hepimiz biliyoruz ki bugün Türkiye'den, fiilen Türkiye'de iki ayrı hukuk geçerli. İktidarın kanatları altındakiler en ağır suçları bile işlese hiç yargılanmıyorlar. Hak ettikleri hiçbir cezayı almıyorlar, hatta sorgulayan bile yok. Ama başta Cumhuriyet Halk Partililer olmak üzere, iktidarı eleştirenlere, hakkını arayanlara, adalet isteyenlere düşman hukuku uygulanıyor. Çünkü çünkü iktidarın eli de kolu da yargının içinde.
Bundan en çok yüce Türk yargısının çok şikayetçi olan hakimleri, savcıları çok üzgün durumda. Onlar da büyük baskı altında. O bakımdan ülkenin en az güvenilen kurumlarından biri haline düşürdüler yargıyı. İşte bu hale getirdikleri yargıya Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye'nin birinci partisi olduğu günden bu yana bizlere fazla mesai yapıyorlar.
Sevgili dostlarım, Cumhuriyet Halk Partisi'nin İstanbul'da 3 belediye başkanını sabahın şafak vaktinden bile önce, gece karanlığında, sabahın erken vaktinde alıp hapse attılar. Buradan, buradan değerli dostlarım, Ahmet Özer'e, Rıza Akpolat'a ve en son ne yazık ki Beykoz Belediye Başkanımız Alaattin Köseler'e selam olsun. Onların özgürlükleri için, onların özgürlükleri için, onların özgürlükleri için sonuna kadar mücadele edeceğiz. Şunu söyleyeyim, haksızlığa kim uğruyorsa her Cumhuriyet Halk Partili her haksızlığa uğrayan için de mücadelesini verecek. Bunların tek derdi ne biliyor musunuz? Sandıkta yenemedikleri ve bundan sonra da asla yenemeyecekleri Cumhuriyet Halk Partisi'ne yargı eliyle diz çöktürmek istiyorlar.
Başarabilirler mi? Atatürk'ün partisine diz çöktürebilirler mi? Bunlar ön seçim kararı aldıktan sonra, son bir ayda savcılar, bütün idari kurulların içindeki insanlar, medyaları bize karşı, partimize karşı taarruza geçtiler. Savcılar dedim ama tekrar burada söyleyeyim. Partimize ve bana yönelmiş olan bu yargı taarruzunun altında tek bir savcı var aslında. Onu tanıyor musunuz? Tanıtayım. Yo yo, tanıtayım. Daha iyi tanıyacaksınız kimi söylediğimi. Aslında o savcı geçmişte de savcılık yapmıştı, bugün de savcılık yapıyor. Ergenekon davaları sırasında ben Cumhuriyet Halk Partisi'nin Beylikdüzü'ndeki ilçe başkanıydım. İlçe örgütümüzle birlikte kumpas davalarına karşı güçlü mücadeleler verdik. Her gün Silivri'de nöbete gittik, her gün. O günleri yaşayanlar çok iyi bilirler. Malum savcı o günden bugüne türlü türlü renge boyandı. Malum savcı birileri tarafından hep aldatıldı. Kendisi de milleti aldattı. Bir gün öyle dedi, bir gün böyle dedi. Ben ise o günden bugüne siyasi duruşumu hiç değiştirmedim.
Hakkımda neler planladıklarını duyuyorum, biliyorum. Nereden mi biliyorum? Sosyal medyadaki trolleri, kendi sahte gazetecileri ve onun gibi olan tetikçileri televizyonda konuşuyorlar. Çalışanlarımıza yurt dışı yasağı koyuyorlar. Yol arkadaşlarımıza, tanıdığımız tanımadığımız iş insanlarının mal varlıklarına tedbir koyuyorlar. Savcılığa "Hayırdır, bu nedir?" diye soranlara "Örgüt" diyorlar. Örgütlü işler varmış. Avukatlar gidiyor, soruyor, avukatlara öyle cevap veriyorlar. Anlıyoruz ki birkaç kişinin birbirini bir vesileyle tanıyor olmasından örgüt çıkarmaya, o örgütün haklarını savcılıkta kurmaya çalışıyorlar. Eğer birbirini tanımak örgüt ise, bu insanların ahlakıyla iş yapması suç ise o zaman anlatayım. Türkiye'nin çok sayıda büyük şirketi var. Bu dev şirketler, hepimiz biliyoruz. Bizim de bazı ihalelerimizi onlar kazanıyor. Hakkaniyetle, adaletle, kamu yararı gözeterek kuşkusuz. Bu iş insanları birbirini tanıyor. Aynı özel uçakla yurt dışına gidiyorlar, maç izliyorlar.
Aynı yatlarda, teknelerde bir araya geliyorlar. Ertesi gün milyarlarca dolar değerinde devlet ihalelerinin her biri ayrı ayrı şirketleriyle giriyor, hep beraber giriyorlar. İhale aldıkları bakanlıklarda isimlerle yan yana oturuyorlar. Kamu kuruluşlarının başındaki yetkililer, onlar da birbirini tanıyorlar. Sosyal medyada, açık kaynaklarda fotoğrafları var, videoları var. Bakanlığı döneminde ihaleler kazanılan şirkete aynı bakan sonradan yönetim kurulu üyesi olarak atanıyor.
Şimdi yargıyı bir silaha dönüştüren iktidara ve onların dediklerini birebir uygulayan savcılara sesleniyorum. Tehlikeli bir yolda yürüyorsunuz. Tehlikeli bir yol açıyorsunuz. Türkiye'de kamu kurum ve kuruluşlarının ihalelerine giren tüm firmaları, o kurumların yöneticilerini de zan altında bırakıyor ve onları da bir örgüt şeklinde bir tasarımın içine dahil ediyorsunuz. Sizin Ekrem İmamoğlu alerjiniz, Ekrem İmamoğlu olan, Ekrem İmamoğlu'na olan düşmanlığınız ya da birilerinin Ekrem ağrılarından dolayı çektiği sıkıntıdan size verdiği talimatlarınız başka kapılar açıyor. Kamudan, ihale alan tüm iş insanlarına sesleniyorum.
Çok büyük bir yol açılıyor. Emsal olacak işler açılıyor. Bu hukuksuzluk son bulmazsa bundan sonra Türkiye'de ne bir kamu yetkilisi ne de kim olursa olsun hiçbir iş insanı başına ne geleceği bilemeyeceği günlere gebeyiz. Bugün olmaz, yarın olur. Bu gayrimeşru uygulamalara maruz kalmak istemeyen bu kötü akla müdahale eder. Ekrem İmamoğlu'nun itibarını zedelemek isteyenler, bana kumpas kurmak isteyenler bilsin ki dönüşü olmayan bir yola giriyorlar. Bu tarihi uyarıyı da Türkiye'nin kalbi Ankara'dan onlara yapıyorum. Beni duysunlar. Beni duysunlar.
Bakın, değerli dostlarım, sevgili yol arkadaşlarım, bu hazırlıkların, bu davaların, bu soruşturmaların hepsi temelsiz, kanıtsız, zorlama iddialar. Çünkü görüyoruz ki, bakın, tüm bu uyduruk iddiaların bir araya getirecekleri tek şey aslında Ekrem İmamoğlu'nun etrafında toplanmış, çıkar amaçlı bir örgüt icat etme çabası. Bunu hepsi tek tek denetlenmiş, göz önündeki kimi ihaleleri bahane ederek yapacaklar. Etrafımdaki kişilere, yol arkadaşlarıma da, tanıdıklarım var, tanımadıklarım var. Kurdukları bu kirli hesap düzeniyle onları suçlu ilan etmeye çalışacaklar. Bunları görüyorum. Bunları ben söylemiyorum. Kendilerini maaş olarak tuttukları gazetelerden okuyabilirsiniz.
Gazeteciler, troller bunları yazıyor, çiziyorlar. Bu ülkeyi karıştırmaya hazırlanıyorlar. Tek dertleri ne, biliyor musunuz? Önce 23 Mart'ta, ön seçim olmadan İmamoğlu'nun işini bitirelim. Rüyaları içi tümden bomboş iddialarla kumpas yapmak. "Turpun büyüğü" diyerek heybeden eskiden yaptıkları gibi sözüm ona örgüt çıkarmak. Kimileri ülkede istikrarı bozacak kadar kafayı bozmuş. İmamoğlu'nu hatta ve hatta hapse atmaktan bile bahsediyorlar. Köşe yazılarında bunlar var. Sözüm ona, sözüm ona, sözüm ona Ekrem İmamoğlu oyun dışı kalacakmış. Burası muz cumhuriyeti değil. Bu topraklarda ne sökmez, biliyor musunuz? Namertlik sökmez, namertlik. Namertliğe yer yok bu topraklarda. Siyaseten, siyaseten yenemiyorlar.
Başımı öne eğdiremiyorlar. Korkutamıyorlar veya beni, beni bir şekilde alt etmeye çalışıyorlar. Benim çok değerli polis arkadaşlarım, kardeşlerim, bu ülkenin emniyetinden sorumlu polis kardeşlerim marifetiyle sözüm ona bizim önümüzü, başımızı önümüze eğdirmeye çalışacaklar. Bir de bunu ön seçimden önce yapma gayreti içinde olduklarını dile getiriyorlar. Dertleri ne, biliyor musunuz?
Millet hiç değil. Dertleri kendi koltukları, kendi siyasi bekası. Bakın, ortaya bir diploma meselesi attılar, gidiyorlar. Ben, ben olan diplomamla ilgili bütün savunmamı verdim. Vatandaşın olmayan diplomayla ilgili tek bir sözü yok, tek bir sözü. Ve, ve benim burada esasen verdiğim mücadele ne, biliyor musunuz? Aslında bugün 35 yıl önce yapılan bir geçiş ve 31 yıl önce alınmış bir diplomayı iptal etme aklı ne, biliyor musunuz? Bunların aklı yarın sizin tarlanıza çöker. Yarın sizin tapunuzu elinizden alır. Yarın sizin, yarın sizin de diplomanızı alır. Malınıza çöker. Bu akıl öyle bir akıl.
23 Mart'ın önemini daha iyi kavramalısınız. Artık bu benim şahsi meselem olmaktan çıkmıştır. Muhalefete aday göstermeyecek kadar ve muhalefetin adayını dizayn etme çabasını gösterecek kadar bunların gözünü kin ve koltuk sevdası bürümüştür. Herkes aklını başına alsın. İktidara sesleniyorum. Yargıdan elini çek. Milletimiz kararlı. Milletimiz birleşecek. Milletimiz bütünleşecek. Seçimi kazanmak için her yolu mübah kabul edip her türlü kötülüğü yapmak isteyenlere bu millet haddini bildirecek.
Bakın, neyi, sevgili dostlarım, neyi ne kadar göze alıyorsanız alın. İktidara sesleniyorum, ben buradayım. Biz korkmuyoruz ama korkakların kim olduğunu biliyoruz. Buradan söylüyorum, üzerimde beyaz gömleğim var, kirletemezsiniz. Bileklerim burada, sağlamdır bükemezsiniz. Bükemezsiniz. Bu bilekler sizin bileklerinizi milletle beraber dört defa büktü, beşinciyi bükecek, sizi eve yollayacak.
SALONDA YER KALMADI
İmamoğlu'nun konuşma yapacağı salonda yer kalmadı. Öte yandan İmamoğlu sahneye çıktığı sırada içerideki vatandaşlar 'Cumhurbaşkanı İmamoğlu' tezahüratı yaptı.
DİKKAT ÇEKEN PANKART
CHP Gençlik kollarının açtığı pankart dikkat çekti. Pankartta üç isim, Özgür Özel ortada, bir yanında Ekrem İmamoğlu diğer yanında Mansur Yavaş şeklindeydi.
YAVAŞ İLE BULUŞTU
İmamoğlu'nu, Özel Kalem Müdür Vekili Nevzat Uzun ve Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Faruk Köylüoğlu karşıladı. Görüşmeye, CHP Grup Başkanvekili Murat Emir ve CHP Ankara İl Başkanı Ümit Erkol da eşlik etti. Yavaş, İmamoğlu’nu makamın karşıladı ve beyaz çiçek buketi sundu. Yavaş'ın davetiyle Ankara Büyükşehir Belediyesi'nde yapılan görüşme yaklaşık 30 dakika sürdü.
YAVAŞ VE İMAMOĞLU'NDAN ORTAK AÇIKLAMA
İki başkan görüşmelerinin ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. İBB Başkanı İmamoğlu ve ABB Başkanı Yavaş görüşmelerinin ardından 'birlik' mesajı verdi. Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu’nun Ankara’daki toplantısına neden katılmayacağını açıkladı: “Bu konuda ufak bir görüş ayrılığımız vardı. Ben kişisel olarak katılmamın uygun olmayacağını düşündüm. Kendisine ziyareti için teşekkür ediyor, eğilim yoklamasında başarılar diliyorum”
Ekrem İmamoğlu ise şunları söyledi:
Fikirler ayrı düşebilir mesele bir yolun yolcusu olmak. Biz aynı yolun yol arkadaşıyız. Eninde sonunda memleket güzel günlere kavuşsun mücadelesi veriyoruz.
YAVAŞ'TAN 'YEDEK' AÇIKLAMASI
SORU: Eski basın danışmanınız katıldığı bir canlı yayın programında sizin adınıza konuştu ve "Sizi kimsenin yedeği değilim ancak kendisinin kendi siyasi yol haritası var." dediğinizi ifade etti. Böyle bir cümle kurdunuz mu? Kurduysanız kendi siyasi yol Evet. haritanızdan kastınız nedir?
Yavaş: O anlamda değil. Yani yedeklik şöyle bir şey. Kimse kimsenin yedeği olmaz. Ama, televizyonlarda genellikle yapılan yorumlarda ki biz bunlardan şöyle şikayetçiyiz. 2023 seçimleri öncesinde tam 5 yıl aday kim olacak diye başladılar. Şimdi de 31 Mart'tan sonra sadece konu, aday kim olacak? Dolayısıyla gerçek gündemi, ekonomik sıkıntıları sürekli olarak unutturmak istiyorlar. Kimse birbirinin yedeği falan olmaz. Böyle adlandırılmak, böyle düşünmek Ekrem Başkan'a karşı da terbiyesizlik, bana karşı da terbiyesizliktir.
DİPLOMA KONUSU
Yavaş, İmamoğlu'nun diploması konusundaki tartışmalara değinerek, "Bir siyasetçiye bu şekilde kumpas kurmak, yani, bir şekilde yolunun kesilmesini, sağlamak için birtakım aparatları kullanmak. Bu hukuk olur, idare olur, son derece çirkin buluyorum. Ve aslında Sayın Cumhurbaşkanı'nın müdahale etmesi lazım buna" dedi.